İSTANBUL’A
ÜÇÜNCÜ
BOĞAZ KÖPRÜSÜ PROJESİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Engin
ALGÜL
TMMOB
Makine Mühendisleri Odası
İstanbul
Şubesi 13. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı
İBB Teknik İşler (E) Müdürü
Uzman
Bilirkişi
I.SUNUŞ:
II. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE ÇEVRE YOLLARI KENT İÇİ ULAŞIM İLE
İLGİLİ SORUNLARI ÇÖZMEK BİR YANA DAHA DA ARTTIRACAKTIR:
III. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI
İSTANBUL’UN DOĞAL KAYNAKLARINA, EKOLOJİK REZERVLERİNE
GERİ DÖNÜLEMEZ ZARARLAR VERECEKTİR:
IV. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ ORMAN ARAZİLERİNİN YAĞMALANMASI ÖNLEMLERİNİ GÜÇLEŞTİRECEKTİR.
IV. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ ORMAN ARAZİLERİNİN YAĞMALANMASI ÖNLEMLERİNİ GÜÇLEŞTİRECEKTİR.
V. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ “DOĞAL SİT ALANI” KARARLARINA AYKIRI NİTELİKTE
BİR UYGULAMA ÖNGÖRMEKTEDİR:
VI. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ “İSTANBUL ULAŞIM ANA PLANI”NA AYKIRIDIR.
VI. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ “İSTANBUL ULAŞIM ANA PLANI”NA AYKIRIDIR.
VII. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ ANAYASA’DA, YASALARDA VE ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDE YER ALAN
HÜKÜMLERE; HUKUKA AYKIRIDIR.
VIII. İSTANBUL'DA KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
VIII. İSTANBUL'DA KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
I.SUNUŞ:
Ülkemizin, sos
yo-ekonomik ve siyasal sorunlarına bağlı olarak; İstanbul, kırsal kesimden
sürekli göç almaktadır. Gerek bu önlenemez göç dalgası, gerekse nüfus artışı,
İstanbul’un nüfusunu her yıl bir Eskişehir ili nüfusu kadar büyütmektedir.
İstanbul’un tarihi, kültürel doğal
dokusu; kara ulaşım alt yapısının daha
fazla gelişmesine izin vermezken, trafiğe her gün 600 yeni araç katılmaktadır.
Merkezi ve Yerel
Yönetimlerin, Kentin coğrafi, jeolojik, arkeolojik, tarihi ve doğal dokusunu
dikkate almayan, plana dayanmayan arazi kullanım politikaları ve yapılaşma
uygulamaları yani çarpık kentleşme; esasen yetersiz olan ulaşım alt yapısını daha
da yetersiz hale getirmiştir.
Kentte;
farklı gelir, eğitim ve kültür gruplarından
yaklaşık 15 milyon insanımız
yaşamaktadır. Kent nüfusunun toplamına yakın hareketli haldedir.
Kentteki
yolculuk sayıları ve sürelerindeki artış; trafikteki araç sayısı yoğunluğuna ve
bağlı olarak, egzoz emisyonlarının artması, hava kirlenmesine ve gürültünün
artmasına neden olmaktadır.
Kent
içi Ulaşım kaynaklı Çevresel sorunlar; hiç şüphesiz kent yaşamının daha da
dayanılmaz hale gelmesine neden olmaktadır.
Bu
durum kentlinin beden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkilenmesine ve üretim
kayıplarına neden olmaktadır.
Trafik sıkışıklığını
açmak için açılan yeni yollar; yeni yerleşim alanlarını teşvik ederek, yeniden
trafik sıkışıklığı gibi bir kısır döngüye neden olmaktadır.
Sonuçta; enerji,
doğal kaynaklar ve en önemlisi insan kaynaklarımızın israfı yoluyla ulusal
ekonomimizde gereksiz kayıplar meydana gelmektedir.
Esasen bir
amaç olmayıp, kentsel yaşamın, ulusal kalkınma ve gelişmenin aracı olan ulaşım; ters bir işlevle adeta
daralmaya neden olmaktadır.
Kent içi
ulaşımda yaşanılan sorunlar ve neden
olduğu sos yo-ekonomik maliyete ilişkin yapılan genel değerlendirme
sonrasında, “İstanbul’a üçüncü Boğaz Köprüsü Projesi”nin; kentsel yaşam ve ulusal çıkarlar üzerindeki etkilerinin daha
iyi anlaşılacağı kanısındayım.
İstanbul
Boğazı üzerine yapılacak köprülerin , kent içi ulaşım sorununu çözmeyeceği ,bilim
insanları, meslek odaları, uzmanlar tarafından, defalarca bilimsel raporlarla
anlatılmasına rağmen, tasarlanan 3. köprünün yapımını da içeren Kuzey Marmara Otoyolu
Projesi'nin Odayeri-Paşaköy Kesimi'nnin yapımı; ÇED Raporu hazırlanmadan 29
Mayıs 2012 günü İçtaş İnşaat Sanayi Ticaret AŞ-Astaldi Ortak Girişim
Grubu'na ihale edidi.
İstanbul Boğazı üzerinde, Garipçe-Poyrazköy arasına yapılacak üçüncü
köprü ile Kuzey Marmara Otoyolu Projesi; Tekirdağ’dan Sakarya’ya uzanıyor.
Otoyol
Projeleri;ugulama öncesi ,ÇED raporu hazırlanmasını gerektiren projeler olarak Çevresel Etki Değerlendirmesi
(ÇED) Yönetmeliği’nin listesinde bulunmaktadır. Yönetmeliğin 9. maddesine göre;Raporların
hazırlanması öncesinde, “Halkın Katılımı” toplantılarının düzenlenip,
fikirlerinin alınması gerekiyor.
Üçüncü
köprü karşıtlarının; planlama süreçleri açısından temel itirazlarını,1/100.000
ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planında, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi ve üçüncü
köprünün bulunmaması oluşturuyor.
Proje;
2960 sayılı Boğaziçi Kanununa, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanuna, 3621 sayılı Kıyı Kanuna ve Uluslar arası Sözleşmelere de aykırılıklar
içeriyor
Köprüler; ait olduğu
kentin makro formunu yönlendirdiğinden tüm kentlileri ilgilendirmekte, bu
yüzden kaybedenlerle kazananların yoğun tartışmasına neden olmaktadır.
Boğaz köprülerinin;
fiziksel çevre, su havzaları, ormanlık alanlar, göç, mülkiyet ilişkilerindeki
değişim, yeni konut alanları kent içi ulaşım, kentsel rant, gibi birçok alanda
etkisinin olması onları basit ve sıradan bir mühendislik projesi olmaktan
çıkarmaktadır.
İstanbul'un
kuzeyinden geçecek üçüncü köprü; bir
yandan yeşil alanları, ormanları, su havzalarını yok ederek kenti daha kuzeye
çekecek, diğer yandan yeni otoyollar ağı ve köprüler tuzağı kıskacı içinde
ulaşımı otomobil trafiğine teslim ederek yaşanan kargaşayı kaosa çevirip, en
kısa zamanda dördüncü köprüyü gündeme getirecektir.
İstanbul için
yapılması düşünülen 3. Boğaz köprüsünün,
yaklaşık 300 km’lik ana ve çevre yollarıyla 1 milyar metreküplük su havzalarını
yaşanmaz hale getirecek olmasına rağmen; kent dinamiklerinin ne denli işlevsel
oldukları da sorgulanması gereken ayrı bir konudur.
“İstanbul’a üçüncü Boğaz Köprüsü Projesi” gibi
büyük yatırım projelerine, uluslar arası sermaye çevrelerin bakışını ve
beklentilerini de bu kapsamda belirtmenin yararlı olacağı kanısındayım.
Küresel sermayenin,
sınır tanımayan büyüme anlayışı beklentisi ve yönetimlerin cari açığı kapatma isteği ile yaratılan ittifak; holdingleşmiş
medyanın desteğini de arkasına alarak,
kentsel
planlama kararları ihlal etmektedir.
Söz konusu ihlaller karşısında, İlgili akademik bilim çevrelerinin sesiz
kalması, hukuk sistemin yavaş çalışması ve yargı kararlarına uyulmamasından
cesaret alan merkezi yönetimler ; neo liberal politikaların etkisi
altında, “Galata port”, “Haydarpaşa
Limanı”, “İstanbul üçüncü
Boğaziçi Köprüsü”, vb örnekler de görüldüğü gibi, kentsel mekânlarda yerel
yönetimleri aşan uygulamaları gerçekleştirmektedir.
II. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE ÇEVRE YOLLARI KENT İÇİ ULAŞIM
İLE
İLGİLİ SORUNLARI
ÇÖZMEK BİR YANA DAHA DA ARTTIRACAKTIR:
1973 ve 1988 yıllarında hizmete
giren 1 inci ve 2 inci Boğaz köprülerin;
kentin kuzeye doğru büyümesine neden olduğu ve buna bağlı olarak da
İstanbul’un gelişiminde geri dönülmez tahribatlara neden olduğu bilinmektedir.
Birinci köprü (Boğaziçi Köprüsü) ve çevre
yolları kentin gelişimini kuzeye yönlendirerek, Boğaziçi’nin tarihi ve doğal
yapısında yeni yapılaşmalarla ciddi tahribatlara neden olmuştur.
İkinci köprü (Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü) ve çevre yolları, kentin yaşam kaynakları olan içme suyu havzalarında
ve orman alanlarında yeni ve çok sakıncalı yoğun yerleşime yol açmıştır.
Kentimizde yarattıkları büyük tahribatlara
karşın, hizmete açılmalarının bir süre sonrasında her ikisinin de kent içi
ulaşım sorununa çare olmadığı, aksine sorunun daha da büyümesine neden
oldukları görülmüştür.
Aynı şekilde, üçüncü köprü de sorunu
çözemeyecek, aksine, bir süre sonra etrafında kendi yeni yerleşimlerini ve
bağlı olarak yeni kent içi ulaşım sorunları yaratacaktır.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nca
yapılan açıklamada, üçüncü köprü ve bağlantı yollarının yapılma gerekçesi;
“transit geçişin, kent içi trafikten arındırılarak kuzeye kaydırılması” olarak
gösterilmiştir. İleri sürülen gerekçeye göre, İstanbul üzerinden geçen transit
trafiğin şehir içinden alınmasıyla kamyonlar kent içine girmeyecek ve trafik
rahatlayacaktır.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapımında
da öne sürülen ile birebir aynı olan bu gerekçenin; hiç de geçerli olmadığını, birinci
ve ikinci köprünün ve bağlantı yollarının yapımından sonra yaşananlar, açıkça
ortaya koymuştur.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’a göre de ; “Üçüncü
köprü güzergâhında yeni yerleşimlere ve orman tahribatına yol açmamak için
titiz davranılacak, en az sayıda bağlantı yolu açılacak.” (Radikal Gazetesi / Emel ALPTEKİN 30.05.2010)
Birinci ve ikinci Boğaz köprüleri yapılırken Karayolları Genel Müdürü
olan Atalay Coşkunoğlu ’nun verdiği rakamlar ise bu öngörüleri
doğrulamıyor. (Radikal Gazetesi / Emel ALPTEKİN 30.05.2010)
Coşkunoğlu’nun açıklamalarına göre,
köprü için seçilen yer yanlış. Projede raylı sistem yok, bu nedenle köprü
İstanbul trafiğini rahatlatmayacak. Aksine bir süre sonra etrafında kendi
yerleşimlerini ve trafiğini yaratacak. Yani İstanbul trafiğini çözmeyecek, bu
trafiğe yeni yük getirecek.
“Halen köprülerden geçen trafiğin yüzde 90-92’si şehiriçi
ulaşım. Yüzde 8-9’u İstanbul’dan başka şehirlere giden veya başka şehirlerden
İstanbul’a giren trafik (Yani bölgesel trafik). Yüzde 1-2’si ise transit
trafik. Yüzde 1-2 için böyle büyük bir yatırım lükstür, gerekmez.”
“Bu köprünün İstanbul’un iç trafiğine hizmet
edeceği düşünülemez. Kimse mecbur kalmadıkça İstanbul’un bir yakasından diğer
yakasına geçmek için (önce iyice kuzeye ve sonra yeniden güneye doğru) fazladan
60 kilometre yol yapmak istemez.”
“Üçüncü köprü ve bağlantı yolları için 100-150
metre genişliğinde, 80-90 kilometre uzunluğunda bir orman alanının açılması
gerekecektir.”
Bugün,
İstanbul’un Asya ve Avrupa yakası arasındaki araç geçiş sayılarına
bakıldığında; transit geçiş yapan araç sayısı payının % 2-3’ü geçmediği
görülmektedir. Bu sonuç da, söz konusu transit geçişler gerekçeler ileri
sürülerek, yeni bir Boğaz Köprüsü ve çevre yolu bağlantıları yapımının
inandırıcılığını ortadan kaldırmaktadır.
Karayolları Genel Müdürlüğü’nün
kurucusu ve ilk genel müdürü Vecdi Diker’in
adını taşıyan Vecdi Diker’in
Çalışma Grubu’nun değerlendirmesine
göre; (Radikal Gazetesi / Emel ALPTEKİN 30.05.2010)
Hızla büyüyen İstanbul’da bir üçüncü köprü olmalı.
Ama bu köprünün üzerinde mutlaka raylı sistem olmalı. Ve güzergâhı da İstanbul’un tenha yerlerinden, ormanlarından, su havzalarından geçmemeli. Milyonlarca insanın yaşadığı ve yolculuk ettiği yoğun nüfuslu ‘koridor’dan geçmeli.
Hızla büyüyen İstanbul’da bir üçüncü köprü olmalı.
Ama bu köprünün üzerinde mutlaka raylı sistem olmalı. Ve güzergâhı da İstanbul’un tenha yerlerinden, ormanlarından, su havzalarından geçmemeli. Milyonlarca insanın yaşadığı ve yolculuk ettiği yoğun nüfuslu ‘koridor’dan geçmeli.
Kaldı ki 2013 yılı sonunda hizmete
açılması beklenen Marmara ray hattında, belirli saatler arasında transit yük
akışı sağlanabilecek, karayolu yük taşımacılığının raylı sistemlere aktarılarak
kent içi trafikten arındırılması (Ro-La sistemi) ve yine karayolundaki yük
taşımacılığının deniz ulaşımına aktarıldığı (Ro-Ro) sistemlerinin İstanbul’a
özgü kullanım avantajlarının olması, 3 üncü Boğaz Köprüsü’nün yapılma
gerekçesini tümüyle geçersiz kılmaktadır.
Nitekim bu
husus; 2009 yılında onaylan İBB ’ nca
hazırlanan “1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı” nın, Plan Raporu’nda
mevcuttur.
Yük
Taşımacılığının Raylı Sisteme Kaydırılması (sf. 481): Gündüz yolcu gece ise yük taşıma prensibiyle
projelendirilen mevcut Marmara Ray hattında kamyonların ve diğer ağır
vasıtaların, Ro-La treni olarak adlandırılan trenlerle şehrin doğu ve batı
uçlarında oluşturulan terminaller arasında mekik seferleri ile taşınması
önerilmektedir. Bu amaçla, sistemin gereksinimlerine uygun olarak hat üzerinde
ara noktalarda da yükleme ve boşaltma terminalleri kurulmalıdır. İstanbul’u bir
uçtan bir uca geçen uluslararası karayolu transit trafiği başta olmak üzere;
Trakya ile Anadolu arasındaki karayolu trafiğine yönelik taşımacılık, öncelikle
Ro-La hattına alınmalıdır. Daha sonra ki aşamalarda, şehir içi karayolu yük
trafiğinin en aza indirilmesi gayesiyle dağıtım araçları da Ro-La sistemine
dahil edilmelidir. Ro-La sisteminin etkinliğinin sağlanması amacıyla, şehrin
doğu yakasında Tuzla’da, batı yakasında ise Hadımköy’de, ikinci aşama olarak da
Silivri’de önerilecek “Lojistik Bölgelerin belirtilen Ro-La ile sistemiyle
ilişkilendirilmektedir.”
Yine
Marmara Ray’ın fizibilite raporlarında yer alan, “Marmara Ray’ın işletmeye
geçmesiyle birlikte Boğaziçi’ne artık yeni bir köprü ihtiyacının da ortadan
kalkacağı” ifadesi bu durumu daha net açıklamaktadır.
………………………
Bir önceki bölümde bahsedildiği gibi, 3. Boğaz Köprüsü
yapımına gerekçe olarak gösterilen transit trafiğin boğaz geçişlerindeki payı
sadece %2-3 dolayındadır ve bu pay yeni bir transit ulaşım odaklı köprü
yapımını gerektirmeyecek bir öneme sahiptir. Boğaz’da yapılan 2. köprünün de
(FSM) transit trafiğin kuzeye- kent dışına taşınması gerekçesiyle yapıldığı,
ancak bugün kent içi ulaşıma hizmet eder durumda olduğu ve kentsel yerleşim
alanlarının kuzeye yönelmesine zemin hazırladığı düşünüldüğünde, bugün yeni bir
köprü yapımı konusunda aynı gerekçenin gerçekçi ve kente yararı olmadığı
açıktır.
İstanbul’da
kent içi ulaşım sistemini olumsuz etkileyerek, iki yaka arasındaki köprü
geçişlerini sürekli gündemde tutan yük taşımacılığındaki temel sorun, ağırlıklı
olarak karayollarına bağımlı sistemlerin kullanılarak, deniz ve demir yolu
kullanımı ve yatırımlarının kısıtlı tutulması ve lojistik odakların kent içinde
kontrolsüz-dağınık bir şekilde bulunmasıdır. İstanbul’un mevcut ve gelecekte
yapımı düşünülen lojistik odakları ile transit trafik odakları (limanlar, hava
alanları, otogarlar gibi) bütüncül bir ulaşım sistemi içinde ele alındığında
esas önceliğin, boğaz geçişlerindeki transit trafik yükünden çok, bu odak
alanlarının kente ve bölgesel ulaşım ağına entegrasyonu olduğu anlaşılacaktır.
Kentin gelecekteki bölgesel ve kıtalar arası ulaşımdaki etkinliğini kent içi
trafiği olumsuz yönde etkilemeden sağlayabilmesi için, deniz yolu ve raylı
sistemlerin daha akılcı modellerle birlikte kullanımına ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında transit trafiğin akılcı modellerle çözümünde karayolu
taşımacılığını deniz ulaşımı ile buluşturan Ro-La ve yine karayolu
taşımacılığını raylı sistemlerle buluşturan Ro-Ro taşımacılığının büyük bir
önemi vardır.”
III. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI
İSTANBUL’UN DOĞAL KAYNAKLARINA, EKOLOJİK
REZERVLERİNE
GERİ DÖNÜLEMEZ ZARARLAR VERECEKTİR:
İstanbul Boğazı’ üzerine yapılan ilk
iki köprü deneyimi; üçüncü köprü ve çevre yollarının yapımıyla, İstanbul’un
bugüne kadar varlığını sürdürebilen son yaşam alanlarının, ekolojik
rezervlerinin, bu alanlar üzerindeki ekolojik dengenin, ne denli geri dönülmez
bir dönüşüme uğrayacağının tartışılmaz kanıtıdır.
Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı
Yollarının, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı ile çakıştırılması
sonucunda, projenin güzergâhının; kuzeyde orman alanları ve içme suyu
havzalarından, Avrupa Yakasında Silivri’ye doğru tarım alanlarından geçmekte
olduğu görülmektedir.
Oysaki söz konusu Plan Raporu’nda
yer alan; “Doğal Eşik Sentezi” paftasında bu alanların, Anadolu Yakasında
tamamının, Avrupa Yakasında ise büyük kısmının “Önemli Ekolojik Alanlar” ve
“Mutlak Korunması Gerekli Doğal Kaynak Alanları” olarak gösterildiği, yine
“Mekânsal Sürdürülebilirlik Sentezi”
paftasında ise, aynı alanların, Anadolu Yakası’nda tamamının, Avrupa
Yakası’nda ise büyük kısmının “İşlevleri Bozulmaması Gereken Alanlar” olarak
gösterildiği görülmektedir.
İşlevleri Bozulmaması
Gereken Alanlar (sf. 481):
İnsan etkisi sonucu bozulduklarında doğal işlevlerini yerine getirmeleri mümkün
olmayan veya işlevlerinin yeniden kazandırılabilmesi ancak yüksek maliyetlerle
gerçekleşebilen, fakat hiçbir zaman ilk durumlarına yeniden getirilemeyen
alanlardır. Bu alanlar İl genelinde yaşam kalitesinin güvencesi konumunda olup,
İstanbul’un kendine yeterliliği açısından da vazgeçilemez öneme sahiptir.
Su kaynakları, ormanlar ve orman kaynakları ile
insan ve diğer canlıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli temel
hizmetleri, birbirlerini destekleyecek ve besleyecek şekilde sağladıkları
gerçeğinden hareket ederek ve yörenin kırılgan coğrafyası göz önünde tutularak,
İstanbul koşullarında en önemli yaşam destek sistemlerini su havzaları ve
ormanlar oluşturmaktadır.
İstanbul’un içme ve kullanma suyunun kesintisiz
sağlanmasının yanında, yörenin oldukça zengin biyolojik değerlerinin devamı
için de yaşam kaynağı olan göller, barajlar ve sulak alanların işlerliği
açısından vazgeçilmez olan havzalar, yine biyolojik çeşitlilik açısından büyük
önem taşıyan ormanlar, işlevleri bozulmaması gereken en önemli doğal sistemleri
oluşturmaktadır.
“Üçüncü
Boğaz Köprüsü ve Çevre Yolları” nın, İstanbul’un makro formuna etkisini, özellikle su havzaları ve
Ormanlara yönelik oluşturduğu riskler nedeniyle birinci ve ikinci köprüden
farklı değerlendirmek gerekmektedir.
İstanbul’un su kapasitesi Anadolu yakası için 350 milyon m3, Avrupa yakası
için 520 milyon m3, olduğu İSKİ tarafından beyan edilmektedir. Günlük ortalama
su tüketiminin ise 2 milyon m3 olması, rezervlerin ne kadar yetersiz olduğunu
göstermektedir.
Başka bir ifade ile İstanbul’un su rezervleri iki yıllık bir kuraklığı
karşılamayacak düzeydedir. İstanbul gibi bir Metropolün kuraklık dönemlerinde
barajlardaki su kapasitesinin % 9 seviyelerine kadar indiği tespit edilmiştir.
Üçüncü köprünün tüm bağlantı ve çevre yollarının yaklaşık 200-300 km
uzunluğunda olacağı tahmin edilmektedir.
Söz konusu yolların; toplam rezervi 870 milyon m3 olan havzaların su
toplamasını engellemesi halinde,
kuraklık dönemlerinde İstanbul için sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan
öngörülemez tehlikeli sonuçlar doğuracağı açıktır.
İ.Ü.Orman Fakültesi’nin 13.10.2009 tarihli raporunda
3. köprü ve çevre yolları güzergâhındaki doğal değerler aşağıdaki gibi
tanımlanmaktadır.
“İstanbul
ilinde yaklaşık 540.000 ha orman alanı bulunmaktadır. Söz konusu köprünün
yapılması ile İstanbul ormanları yanında İstanbul’un bazı su havzalarını
barındıran Adapazarı Orman Bölge Müdürlüğü ormanları da etki altına girecektir.
Gerçekten, bu ormanlarla birlikte, İstanbul’un kuzeyinin ormanlarla kaplı
olması, kent ve insanları için refahı artıran büyük bir şans oluşturmaktadır. Çünkü
bu ormanlar; özellikle karbon tutma ve havadaki tozları filtreleyerek ürettiği
temiz havayı, kuzeyden esen hakim rüzgârlar ile devamlı surette kente
göndererek kentin hava ve yaşam kalitesini artırmaktadır.
………………
İstanbul’un
kuzeyindeki ormanlar, aynı zamanda bu kentin içme ve kullanma suyu
gereksinimini karşılayan ve toplam su depolama kapasiteleri 817,6 milyon m3
olan Avrupa yakasındaki Terkos, Büyük Çekmece, Alibeyköy ve Sazlıdere, Anadolu
yakasındaki Ömerli ve Darlık barajları ile 110 milyon m3 lük Istranca ve 145
milyon m3 lük İsaköy ve Sungurlu (Yeşilçay projesi) derelerinin havzalarını
içermektedir…………..
…………………………….
İstanbul
halkının yakından tanıdığı ormanlardan biri yaklaşık 5.500 hektar
büyüklüğündeki “Belgrad Ormanı” dır. Söz konusu ormanın Muhafaza Ormanı olarak
ayrılmasında en büyük etken yüzlerce yıldır İstanbul’un su ihtiyacını karşılama
işlevini yerine getiren 7 adet bendin burada yer almasıdır. Bu suları yıllardır
İstanbul’a taşıyan ve kültürel varlıklardan sayılan çok sayıda tarihi değeri
olan su kemerleri de bu orman içinde yer almaktadır.
Belgrad
Ormanı biyolojik çeşitlilik açısından değerlendirildiğinde bu ormanda, doğal
liken ve yosunlardan 20 tür, atkuyrukları ve eğreltilerden 1 tür, açık
tohumlulardan 1 tür, kapalı tohumlulardan 380 tür olmak üzere toplam 402 bitki
türü bulunmaktadır. Bunlar içinde genel olarak orman alanını kaplayan meşeler,
hakim ağaç türü olarak büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, Belgrad Ormanında 42
tür gündüz kelebeği, 146 kuş türü, yaklaşık 22 memeli türü, çeşitli kurbağalar
ve sürüngenler yaşamını sürdürmektedir. Belirtilen fauna çeşitliliğine ek
olarak söz konusu ormanda 100 hektarlık bir Av Hayvanları Koruma ve Üretme
Sahası ayrılmış, bu alanda çok sayıda geyik üretilmiştir………Öte yandan Belgrad
Ormanı ile birlikte İstanbul ve çevresindeki orman alanları, dünyanın önemli
kuş göçü yoğunlaşma alanlarından olup, yüz binlerce su kuşu, yırtıcı ve ötücü
kuş türüne göç döneminde ev sahipliği yapmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle
İstanbul Boğazı, ülkemizde ve dünya üzerinde kuş göçünün en iyi izlenebildiği
yerlerden biridir.
Belgrad Ormanından başka İstanbul ili
sınırları içinde ekolojik ve biyolojik yönden önemli 10 adet doğal yaşam mekânı
bulunmaktadır.
Bunlar:
—Terkos ve Kasatura arasındaki ormanlık alan ve kıyı
şeridi (91.300 ha)
—Ağıl Dere ve Ağaçlı Kumulları (74 ha)
—Gümüşdere Kumulları (200 ha)
—Kuzey Boğaziçi (4.900 ha)
—Büyükçekmece Gölü (2.750 ha)
—Küçükçekmece Gölü (2.400 ha)
—Batı İstanbul Meraları (Hadımköy ve Kemerburgaz
arasındaki mera ve fundalıklar) (12.500 ha)
—Ömerli Havzası (İstanbul
Asya Yakası Tepeleri) (52.600 ha) —Sahilköy, Şile, Ağva Kumulları, Ağva Deresi (1.500 ha)
—Şile adaları (5 ha)
Şeklinde sıralayabiliriz. “
Ekolojik ve biyolojik önem taşıyan
bu on adet doğal yaşam alanı, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı
Raporu’nda da; “Ekolojik Yapı başlığı ve Ekolojik Değerler” alt başlığı altında
yer almaktadır (Sayfa 116). Bunlardan özellikle, Terkos Havzası, Batı İstanbul
Meraları, Ağaçlı Kumulları, Boğaziçi, Kilyos kumulları, Ömerli Havzası, 3 üncü
köprü ve bağlantı yolları sonucunda zarar görecek Türkiye’nin Önemli Doğa
Alanlarındandır.
Bunun yanında, Doğa Derneği
tarafından 2004 yılında güncelleştirilmiş bulunan “Türkiye’nin Önemli Kuş
Alanları” (ÖKA) kitabında yer alan Boğaziçi Bölgesi ve Terkos Havzası zarar
görecek önemli kuş alanlarındandır.
Yine Doğal Hayatı Koruma Derneği
tarafından 2005 yılında güncelleştirilmiş bulunan “Türkiye’nin 122 Önemli Bitki
Alanı” (ÖBA) Kitabında yer alan Terkos-Kasatura Kıyıları, Ağaçlı Kumulları,
Kilyos Kumulları, Batı İstanbul Meraları, Kuzey Boğaziçi, Sahilköy-Şile
Kıyıları, Ömerli Havzası ve Kefken-Karasu kıyıları zarar görecek önemli bitki
alanlarıdır.
Bu alanlar, günümüzde benimsenen
planlama/planlamama ilkeleri nedeniyle zaten hasar görmüş, çok hassas koruma
kararlarının alınması gereken alanlardır.
Üçüncü Boğaz Köprüsü ve çevre yolları için
düşünülen 150 metrelik kamulaştırma işlemi (otoyol hattı, bariyer, şev, görüş
alanı sağlamaya dönük mühendislik çözümleri ve teknik hizmet altyapısı sağlama)
sonucunda hattın geçeceği ve doğrudan/koşulsuz etkilenecek olan bölgede Coğrafi
Bilgi Sistemi’ne (CBS) dayalı olarak kent haritası üzerinde yapılan bilgisayar
ölçümlerine göre 680 ha doğal sit alanı, 931 ha tarım alanı ve 2,5 milyondan
fazla ağaç barındıran 1453 ha’lık orman alanı tamamen yok olacaktır.
İ.Ü. Orman Fakültesi’nin, konuya ilişkin raporunda; kesilecek ağaç ve benzeri yeşil bitki
örtüsünün yerine başka alanlarda niceliksel olarak daha fazla ağaçlık/yeşil
alan tahsisinin çevre dengesi ve çevresel bütünlük açıdan kabul edilemez olduğu
açıklanmıştır.
Bu rakamların sadece Kuzey Marmara
Otoyolu’nun inşa edilmesi nedeniyle oluşacak tahribatı gösterdiği, projenin
uygulanması halinde çevresinde yaratacağı çekim nedeniyle oluşacak tahribatın
bunun daha da ötesinde olacağı, İstanbul’un hemen tüm yaşamsal doğal
değerlerini yok edeceği ve yaratacağı yapılaşma ve nüfus yoğunluğunun TEM ile
Karadeniz arasındaki alanları da TEM Otoyolu çevresine dönüştüreceği, 2 inci
Köprü’nün İstanbul’a etkisi ve İstanbullulara yaşattıkları göz önünde
tutulduğunda açıkça görülmektedir.
Bilindiği gibi, 1988 yılında işletmeye açılan
2 inci Köprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü) ve çevre yolları, kentin yaşam
kaynakları olan içme suyu havzalarında ve orman
alanlarında yeni, kentimiz açısından sakıncalı yoğun yerleşime yol açmıştır.
Bunun en çarpıcı örneği, birkaç
senede küçük bir köyden dev bir kente dönüşen Sultanbeyli’dir. 1985 yılında
Kartal ilçesinin Samandıra bucağına bağlı 3741 nüfuslu bir köy olan
Sultanbeyli, 1980’lerin ikinci yarısında müthiş bir nüfus patlamasına, işin
ilginç yanı, bu nüfus patlamasından da kat kat yüksek bir yapılaşma
“patlamasına” sahne olmuş; 1985-90 yılları arasındaki nüfus artışı %2100 olarak
gerçekleşerek 1990 yılı nüfusu 82.298’e ulaşmıştır. Aynı yıllar arasında
İstanbul’un nüfus artışı ise %23 olarak gerçekleşmiştir.
İçme suyu havzalarında 1985-2000 yılları
arasında- sonradan ilçe olan Sultanbeyli dahil, 22 yerleşmenin belde belediyesi
ilan edilmiş olması da, bu alanlarda 2. Köprü ve çevre yollarının devreye
girmesiyle yaşanan yapı ve nüfus patlamasının bir başka göstergesidir.
Bu örnekler; 3. Boğaz köprüsünün İstanbul’un
kuzeyinde inşa edilmesi durumunda, hem bu köprünün çevre yollarının yapılması
sırasında, hem bu bölgede yapılacak yerleşmelerle İstanbul’un kuzeyindeki
ormanların yanı sıra, içme suyu havzalarının da tahrip edilmelerinin kaçınılmaz
olacağını açıkça göstermektedir.
Bu olgunun yol açacağı sedimantasyon
ve trafik nedeniyle ortaya çıkacak egzoz gazları da baraj göllerinde toplanan
suyun doğrudan ve dolaylı olarak kirlenmesine yol açacaktır.
İstanbul yaklaşık yıllık 250 milyar dolarlık bir üretimle GSMH’ YA katkı
yapmaktadır.
Aynı zamanda İstanbul’da kişi başına genel bütçe vergisi ülke ortalamasının
yaklaşık üç katıdır. Sanayi, İnşaat, Ticaret, Ulaştırma, Haberleşme, Mali
Kuruluşlar, Konut Hizmetler Toplamı (Kamu ve Özel) İthalat Vergisi, Tarım gibi
GSMH’ nın üretim yöntemiyle oluşturulan tüm bileşenlerinin temel girdisini
su oluşturmaktadır. Zaten tehlike sınırında olan su rezervlerinin İstanbul için
üçüncü köprüye bağlı çevre yolları nedenliyle azalacak olması, ülke ölçeğinde
en önemli üretim potansiyelini de tehlikeye sokacaktır.
Bu yüzden üçüncü köprü, İstanbul için sadece otomobili olanların ulaşım
sorununu çözen bir yol olmaktan çıkmakta, ülke için hayati önemde riskleri
beraberinde getiren bir projeye dönüşmektedir.
Köprü beklentisi nedenliyle birçok kentli İstanbul’un kuzeyinde yatırımlar
yapmakta, fiyat artışlarına bağlı olarak bir takım risklere de
girmektedir.
Üçüncü köprü bağlantı yollarının,
İstanbul’un Avrupa yakasında, güneye doğru inerek, Silivri’nin kuzeyindeki
tarım alanlarından da geçtiği görülmektedir. Aynen orman alanları ve su
havzalarında olduğu gibi, bir alandan yol geçmesi o alana yönelik yapılaşma
taleplerinin artmasına neden olacağından, bu bölgedeki tarım alanlarının da söz
konusu proje nedeniyle tarım dışı amaçla kullanılması teşvik edilmiş olacaktır.
Özetle, İstanbul Boğazı’nın en
kuzeyine, 2 inci köprünün ( Fatih Sultan Mehmet Köprüsü) 13 km. kuzeyinde,
Garipçe-Poyrazköy arasına inşa edilmesine karar verilen 3 üncü Boğaz köprüsü ve
Kuzey Marmara Otoyolu (İstanbul 3 üncü Çevreyolu ve Bağlantı Yolları dahil)
Planı’nın hayata geçirilmesi, bu alanlarda geri dönüşü olmayacak çevresel
tahribata neden olacak, korunması gereken alanlar yapılaşmaya açılacak ve
kentin makro formu daha da kuzeye yayılarak Karadeniz’e dayanacaktır.
IV. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI
PROJESİ ORMAN ARAZİLERİNİN YAĞMALANMASI ÖNLEMLERİNİ GÜÇLEŞTİRECEKTİR.
TMMOB Orman
Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Besim Sertok’un belirttiğine göre; üçüncü köprü yapıldığında
İstanbul ormanlarının üçte biri büyüklüğündeki alan, arazi yağmasına açık hale
gelecek. ( Radikal Gazetesi / Serkan OCAK 28.05.2010)
“Açıklanan 260 kilometrelik güzergâhın 182
kilometresi ormandan geçiyor. Otoyolların iki yanındaki güvenlik amacıyla
açılan 40x40 metre alan da eklendiğinde 182 km uzunluğunda ve 125 metre
genişliğinde yol yapımı anlamına geliyor. Toplamda sadece asfalt kaplı alan 2
bin 275 hektar olacak.”
“Bundan
daha tehlikeli olan, bu yolun çekim gücüyle oluşacak yerleşimlerdir. Yüzde
20’si orman alanlarından geçen, TEM otoyolunun çekim gücüyle oluşan Sultanbeyli
ve Sarıgazi gibi yerleşimler yerlerinin büyüklüğü 25 bin hektar
büyüklüğündedir.”
“Yüzde 70’i orman alanlarından
geçmesi planlanan yeni yolun gerçekleşmesi halinde, basit hesapla 85 bin hektar
orman alanı, bu yolun çekim gücüyle oluşacak, orman ve hazine arazilerinin gasp
ve işgal edilmesiyle ortaya çıkacak yerleşimlere sahne olacaktır. Bu büyüklük
İstanbul ormanlarının üçte biridir.”
* “İstanbul’da orman ve hazine
arazilerinin gasp ve işgal edilmesiyle elde edilen 2B arazileri en az 200
TL/m2 fiyatla satılıyor. 85 bin hektar (850 milyon metrekare), 200
TL/metrekare birim fiyatla çarpıldığında, 170 milyar tutarında bir
getirim ortaya çıkıyor.”
V. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ “DOĞAL SİT ALANI”
KARARLARINA AYKIRI NİTELİKTE
BİR UYGULAMA
ÖNGÖRMEKTEDİR:
İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 15.11.1995 tarih ve 7755 numaralı kararı ile Beykoz’un
kuzeyi I. Derece, Sarıyer’in kuzeyi ise II. Derece Doğal Sit Alanı ilan
edilmiştir.
Üçüncü Boğaz
Köprüsü ve Bağlantı Yolları Projesi; “Doğal Sit Alanı” kararına aykırı ve
açıkça bu kararı yok sayan bir yaklaşımın ürünü olduğu açıktır.
Kararın “ 5-j) Bu kararla birlikte bölgede bundan böyle hiçbir
ağacın kesilemeyeceği, kıyı dolgusu, hafriyat, düzenleme v.b. uygulamaların
yapılamayacağı ve bölgenin doğal dokusu ile tescilli ya da henüz tescili
yapılmamış kültür varlığı niteliğindeki yapı ve tesislerin (Köy içlerindeki
ahşap evler, eski bağ evleri, çeşmeler, eski mezarlıklar, camiler, dini yapı
kalıntıları ve her türlü taşınmaz değerler) Kurulumuz izni olmadan
yıkılamayacağı ve onarılamayacağı koşulunun da ilgili kurumlara bildirilmesine,
………………………..
Karar
verildi.” biçimindeki hükmü de, bunun
açık bir göstergesidir.
VI. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ “İSTANBUL ULAŞIM
ANA PLANI”NA AYKIRIDIR.
Üçüncü Boğaz
Köprüsü ve Bağlantı Yolları Projesi; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İTÜ
ULAŞTIRMA VE ULAŞTIRMA ARAÇLARI UYGULAMA ARAŞTIRMA MERKEZİ’NE hazırlattığı
Aralık 1997 tarihli İSTANBUL ULAŞIM ANA PLANI’NA da aykırıdır. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde
hazırlanan bu planda, 3 üncü Boğaz Köprüsü ve çevre yolları ile ilgili
değerlendirmelere esas olacak şu bilimsel görüş ve sonuçlar yer almaktadır.
……….
Yukarıda
belirtildiği gibi, kentin ana arterleri üzerindeki trafik tıkanıklıklarını
gidermek için yeni yollar yapmak, hem kentin doğal ve tarihi yapısını tahrip
etmesi hem de orta ve uzun dönemde yeni ulaşım sorunları yaratması nedeniyle
uygun bir çözüm değildir.”
………..
Ulaşım
planları kent planlarının ayrılmaz ve çok önemli bir öğesidir ve kent planları
ile birlikte geliştirilmelidir. Gelecekteki ulaşım talepleri, öncelikle,
gelecek için öngörülen arazi kullanım kararlarına göre oluşacak kent yapısına
bağlıdır. Arazi kullanım yapısı ile ulaştırma sistemi arasındaki etkileşim iki
yönlüdür. Kentin arazi kullanım yapısı (nüfus, istihdam, sanayi, ticaret,
okullar, konut alanları ve MİA dağılımı) ve ulaştırma sisteminin
karakteristikleri ulaşım taleplerinin büyüklüğünü ve niteliklerini
belirlemektedir. Öte yandan, yeni bir ulaştırma projesi ile belirli bölgelere
ulaşılabilirliğin sağlanması, orta ve uzun dönemde o bölgelerin arazi kullanım
yapısını da etkilemektedir. Arazi kullanım planları ile ulaştırma arasındaki
ilişkileri iyi anlayarak ve kentin gelecekteki arazi kullanım yapısını doğru
planlayarak gelecekteki ulaşım taleplerini azaltmak, diğer bir deyimle birçok
ulaşım sorununun ortaya çıkmasını önlemek mümkündür”
Görüleceği üzere, Üçüncü Boğaz
Köprüsü ve Bağlantı Yolları Projesi; bu bilimsel rapora da aykırıdır. Ulaştırma
konusunda Türkiye’nin en önde gelen bilimsel kurumlarından birinin hazırlamış
olduğu bu ulaştırma raporu, İstanbul’un ulaşım sorunu ile ilgili temel
doğruları vurgulamış ve bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne uygulaması
gereken bir rehber sunmuştur. Ancak bu rapor hiç dikkate almamış ve
uygulamamıştır.
VII. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ
KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ ANAYASA’DA, YASALARDA VE ULUSLARARASI
SÖZLEŞMELERDE YER ALAN
HÜKÜMLERE; HUKUKA AYKIRIDIR.
İstanbul’un Kent içi Ulaşım ve Trafik sorununu
çözmek adına, mevcut durumu daha da kötüleştirecek ve bunu yaparken
İstanbul’un, sürdürülebilir yaşam açısından son derece önemli olan doğal
değerlerinin zarar görmesine neden olacak Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı
Yolları Projesi dav, Anayasa’ya, yasalara ve uluslararası sözleşmelere de
açıkça aykırıdır. Şöyle ki;
A. ANAYASASI
AÇISINDAN:
“Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması
Madde 56 - Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve
çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
……………………………………………………………………………………………
Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması
Madde 63 - Devlet, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alır.
…………………………………………………………………………………………….
Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi
Madde 169 - Devlet, ormanların korunması ve
sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.
Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım
ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet
ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı
ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek
hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. …………………………………………..”
B. YASALAR AÇISINDAN
a. 2872 Sayılı Çevre Kanunu
Amaç
Madde
1- (Değişik: 5491 - 26.4.2006 / m.1) Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak
varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri
doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.
Tanımlar
Madde
2- (Değişik: 5491 - 26.4.2006 / m.2) Bu Kanunda geçen terimlerden;
…………………………………………………………………….
Çevre korunması: Çevresel değerlerin ve ekolojik
dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları
gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye
yönelik çalışmaların bütününü,
……………………………………………………………………
Sürdürülebilir çevre: Gelecek kuşakların ihtiyaç
duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem
de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda
(sosyal, ekonomik, fiziki vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecini
ifade eder.
..............................................................................................
Çevrenin Korunması
Madde 9- (Değişik madde ve başlığı: 5491 -
26.4.2006 / m.6) Çevrenin korunması amacıyla;
a) Doğal çevreyi
oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin
korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel
yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer
kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir.
……………………..
c) Ulusal mevzuat ve
taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma
statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan hassas alanların her tür
ölçekteki planlarda gösterilmesi zorunludur. Koruma statüsü kazandırılmış
alanlar ve ekolojik değeri olan alanlar, plan kararı dışında kullanılamaz.
……………………………………………………
f) Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliğinin
sağlanması bakımından nesli tehdit veya tehlike altında olanlar ile nadir bitki
ve hayvan türlerinin korunması esas olup, mevzuata aykırı biçimde ticarete konu
edilmeleri yasaktır.
………………………………………………………”
b. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu
“Korunma
Alanı İle İlgili Karar Alma Yetkisi
Madde
8 - Yedinci maddeye göre tescil edilen korunması gerekli kültür ve
tabiat varlıklarının korunma alanlarının tespiti ve bu alanlar içinde inşaat ve
tesisat yapılıp yapılamayacağı konusunda karar alma yetkisi Koruma Kurullarına
aittir. Koruma Kurullarının kararına 61 inci maddenin ikinci fıkrasına göre
itiraz edilebilir.
Korunma
alanlarının tespitinde, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının
korunması, görünümlerinin ve çevreleri ile uyumlarının muhafazası için yeteri
kadar korunma alanına sahip olmaları dikkate alınır. Bu hususlarla ilgili
esaslar. Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikte belirtilir.
İzinsiz
Müdahale Ve Kullanma Yasağı
Madde
9 - Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge
kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür
ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî
müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları
değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen
yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır.
………………………………………………………………………………………………”
c. 2960 Sayılı Boğaziçi Kanunu
“İkinci Bölüm: Genel Esaslar, Orman Alanları,
Yeşil Sahalar
Genel Esaslar
Madde 3 - Boğaziçi Alanının korunması ve geliştirilmesinde ve imar mevzuatının
uygulanmasında aşağıdaki hususlar esas alınır.
a) Boğaziçi Alanında yaralan kültürel ve tarihi
değerler ve doğal güzellikler muhafaza edilir ve doğal yapı korunur.
b) Boğaziçi Alanı bu Kanunun amaçlarına uygun
olarak ve doğal ve tarihi çevreye uyumu gözetilerek güzelleştirilir ve
geliştirilir.
…………………….
d) Boğaziçi Alanındaki kültür ve tabiat
varlıklarının onarımına öncelik verilir.
………………………………..
Orman Alanları
Madde 4 - Boğaziçi Alanı sınırları içinde Devlet
ormanı statüsüne alınacak yerler, Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulunca
kararlaştırılır ve kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanlar bedelsiz olarak
Hazineye devredilir. Özel mülkiyete ait olanlar ise Tarım ve Orman Bakanlığınca
kamulaştırılır.
Devlet ormanı statüsüne alınan bu yerler, Tarım ve
Orman Bakanlığınca hazırlanacak proje ve programa göre Boğaziçi Alanının doğal
yapısına uygun olarak düzenlenir, ağaçlandırılır parklar ve mesire yerleri
yapılır ve bunların bakımı, işletilmesi ve muhafazası sağlanır.
Devlet ormanı statüsüne alınan bu yerlerde 6831
sayılı Orman Kanununun 2 nci maddesi uygulaması yapılamaz.
Boğaziçi Alanı içindeki ormanlarda intifa ve
irtifak hakkı tesis edilemez. Ancak bu Kanunun amacına uygun intifa ve irtifak
hakkı, Boğaziçi İmar İdare Heyetinin teklifi üzerine ilgili bakanlıklarca tesis
edilebilir.
Yeşil Alanlar
Madde 5 - Boğaziçi Alanında orman sayılmayan kamu
kurum ve kuruluşlarına veya özel mülkiyete ait koru, koruya katılacak alan,
çayır, mesire yeri, bostan ve benzeri alanlar yeşil alan sayılır ve bitki
varlıkları geliştirilerek muhafaza edilir.
Bu alanlardaki ağaç varlıklarının yok edilmesi
veya tahrip edilmesi yasaktır.
………………………………………………………………………”
C.
ULUSLARARASI SÖZLEŞME VE PROTOKOLLER AÇISINDAN
Anayasa’nın 90. maddesi:
“Milletlerarası Antlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90 - ………………………………………………………………..
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile
Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andtaşma
hükümleri esas alınır.”
Bu çerçevede, Türkiye’nin imzaladığı ve uymakla yükümlü olduğu
konu ile ilgili uluslararası sözleşme ve protokoller şunlardır:
1.
Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesi (1971)
Ramsar
Sözleşmesi, özellikle su kuşları yaşama ortamı olarak uluslararası öneme sahip
sulak alanlar hakkında bir sözleşmedir. Sulak alanların korunması yönünde
atılmış önemli bir adım olan bu sözleşmenin 1 inci maddesinde sulak alanlar
tanımlanmakta, 2 inci ve 3 üncü maddesinde bunların tespiti ve hatta
4.maddesinde listeye dahil olmasa bile bütün sulak alanların korunması için
inzibati tedbirlerin alınmasını yine hükümetlerden istemektedir. Dava konusu 3.
Köprü ve çevre yolları planı, bölgedeki korunması gerekli su varlıklarını
tehlikeye attığından sözleşmeye aykırıdır.
“Madde 1
1. Bu Sözleşmenin amacı
bakımından, doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı,
tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde altı
metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, bütün sular, bataklık, sazlık ve
türbiyerler sulak alanlardır.
2. Bu Sözleşmenin amacı
bakımından, ekolojik olarak sulak alanlara bağımlı olan kuşlar, su kuşlarıdır.
Madde 2
1.
Her Akit Taraf, ülkesi toprakları içindeki elverişli sulak alanları, bundan
böyle “Liste” adıyla tanımlanacak ve 8 inci Madde uyarınca kurulacak Büro
tarafından tutulacak olan “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi”ne
dahil edilmek üzere tayin edecektir. Her sulak alanın hudutları kesinlikle
belirtilecek ve aynı zamanda haritaya çizilecek ve özellikle su kuşları yaşama
ortamı olarak önem taşıdığı yerlerde, sulak alanlara mücavir olan akarsu ve
deniz kıyı alanlarıyla, ada veya gel-git hareketinin çekilme devresinde
derinliği altı metreyi geçen ve sulak alanlar dahilinde yer alan deniz
sularıyla birleştirilebilecektir.
2. Liste için sulak alanların
seçimi, bu sulak alanların ekoloji, botanik, zooloji, limnoloji ve hidroloji
yönlerinden uluslararası önemlerine göre yapılmalıdır. Hangi mevsimde olursa
olsun, su kuşları için uluslararası öneme sahip sulak alanlar öncelikle dahil
edilmelidir.
3. Bir sulak alanın
listeye kaydedilmesi, sulak alanın yer aldığı Akit Tarafın münhasır egemenlik
haklarına zarar vermez.
4. Her Akit Taraf, 9 uncu Maddede belirtildiği şekilde, Sözleşmeyi
imzalarken veya onay ya da katılma belgesini tevdi ederken Listeye girecek en
az bir sulak alanı tayin etmiş olacaktır.
5. Herhangi bir Akit Taraf, gelecekte kendi toprakları içinde bulunan diğer
sulak alanları Listeye eklemek, Listeye kaydedilmiş olanların sınırlarını
genişletmek veya önemli ulusal çıkarları nedeniyle sınırlarını kısıtlamak ya da
tamamen kayıttan sildirmek hakkına sahiptir ve bu kabil değişiklikleri 8 inci
Maddede belirtilen devamlı Büro hizmetlerinden sorumlu organizasyon veya
hükümete mümkün olan en kısa zamanda bildirecektir.
6. Her Akit Taraf, sınırları içindeki göçmen su kuşları stoklarının
korunması, yönetimi ve akıllıca kullanılması için; gerek Listeye girecek olan
sulak alanlarını tayin ederken, gerekse bunlarda değişiklik yapma hakkını
kullanırken uluslararası sorumluluklarını dikkate alacaktır.
Madde 3
1. Akit Taraflar, planlamalarını, Listeye dahil ettirdikleri sulak
alanların korunmasını geliştirecek ve ülkelerindeki diğer sulak alanların
mümkün olduğu kadar akıllıca kullanılmasını sağlayacak şekilde formüle edecek
ve uygulayacaklardır.
2. Her Akit Taraf, sınırları içinde bulunan ve Listeye dahil olan herhangi
bir sulak alanın ekolojik karakterinin, teknolojik gelişme, kirlenme veya insan
müdahalesi ile değiştiğini, değişmekte olduğunu veya değişme ihtimali
bulunduğunu en kısa zamanda haber alacak bir düzenleme yapacaktır. Bu kabil
değişiklikler hakkındaki bilgiler gecikmeksizin, 8 inci Maddede belirtilen devamlı Büro hizmetlerinden
sorumlu organizasyon veya hükümete bildirilecektir.
Madde 4
1. Her Akit Taraf, Listeye dahil olsun veya olmasın, sulak alanlarında
tabiatı koruma alanları ayırarak sulak alanlarının ve su kuşlarının korunmasını
geliştirecek ve yeterli inzibati tedbirleri alacaktır.
2. Akit Taraflardan biri önemli ulusal çıkarlarından ötürü, Listeye
kaydettirdiği bir sulak alanın hudutlarını daraltır veya tamamen kaldırırsa,
aynı veya başka bir yerde, orijinal yaşama ortamının yeterli büyüklüğünde başka
tabiatı koruma alanları tesis ederek bu sulak alan kaynağının kaybını mümkün
olduğu kadar telafi edecektir.
3. Akit Taraflar, sulak alanlar ve bu sulak alanların bitki ve hayvan
toplulukları hakkında araştırma yapılmasını, bilgi ve yayınların değişimini
teşvik edeceklerdir.
4. Akit Taraflar, uygun sulak alanların yönetimi yoluyla su kuşları
popülâsyonlarının artırılması için çaba göstereceklerdir.
5. Akit Taraflar, sulak alanların araştırma, yönetim ve muhafazasında
yetenekli personelin eğitimini geliştireceklerdir.”
2.
Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma
Sözleşmesi (1979- Bern)
Sözleşmeye
taraf olan her ülke, sözleşmenin ek listelerinde (Ek Liste I: Bitki Türleri ve
Ek Liste II: Hayvan Türleri) yer alan türlerin doğal yaşam alanlarıyla birlikte
koruma altına alınması amacıyla gerekli idari ve yasal önlemleri almakla
yükümlüdür. Listelerde yer alan bitki ve hayvan türlerinin doğadan toplanması,
tahrip edilmesi ve ticaretinin yapılması yasaktır.
Sözleşmenin
amacı, yabani flora ve faunayı ve bunların yaşama ortamlarını muhafaza etmek,
özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin korunmasını
sağlamak ve bu işbirliğini geliştirmektir.
Dava
konusu 3 üncü Köprü ve bağlantı yolları planı, İstanbul’daki önemli doğa
alanlarına zarar verecek olması nedeni ile sözleşmenin 4 üncü maddesine açıkça
aykırıdır.
“BÖLÜM
II: Yaşama Ortamlarının Korunması
Madde
4 -
1.
Her Akit Taraf, yabani flora ve fauna türlerinin yaşama ortamlarının, özellikle
I ve II nolu ek listelerde belirtilenlerin ve yok olma tehlikesi altında
bulunan doğal yaşam ortamlarının muhafazasını güvence altına almak üzere, uygun
ve gerekli yasal ve idari önlemleri alacaktır.
2.
Akit Taraflar, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken, önceki paragraf
uyarınca korunan sahaların muhafaza gereksinimlerine, bu gibi yerlerin her
türlü tahribattan uzak veya tahribatın mümkün olan en alt düzeyde tutulmasına
özen göstereceklerdir.
3.
Akit Taraflar, II ve III no.lu ek listelerde belirtilen göçmen türler için önem
taşıyan ve kışlama, toplanma, beslenme, üreme veya tüy değiştirme yönünden göç
yollarına uygun ilişki konumunda bulunan sahaların korunmasına özel dikkat
göstermeyi kabul ederler.
4.
Akit Taraflar, bu maddede değinilen doğal yaşama ortamlarının korunması için
bunların sınır bölgelerinde bulunması halinde, çabalarını uyumlu kılmak
yönünden eşgüdüm sağlamayı taahhüt ederler.”
3. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi
(1992-RİO)
Biyolojik
Çeşitlilik Sözleşmesi’nin üç temel amacı bulunmaktadır: Bunlar, biyolojik
çeşitliliğin korunması, biyolojik çeşitliliği oluşturan unsurlardan
sürdürülebilir kullanımın sağlanması, genetik kaynaklar ile teknoloji üzerinde
sahip olunan bütün hakları dikkate almak kaydı ile bu kaynaklara gereğince
ulaşımın ve bu kaynakların gereğince transferinin sağlanması ve uygun
finansmanın tedariki de dahil olmak üzere bu kaynakların kullanımından doğan
faydaların tüm dünya ülkeleri arasında eşit ve hakça paylaşılmasıdır.
Sözleşmeye taraf ülkeler, kendi sınırları içerisindeki bitkilerin, hayvanların
ve mikrobiyolojik yaşamın çeşitliliğinin tam olarak korunması sorumluluğunu
üstleneceklerini, ayrıca biyolojik kaynakları sürdürülebilir kullanacaklarını
ve biyolojik çeşitlilikten sağlanan faydaları eşit olarak paylaşmanın yollarını
arayacaklarını taahhüt etmektedir.
3 üncü Köprü ve
çevre yolları planı, uygulanması halinde ekolojik açıdan korunması gereken
önemli doğa alanlarına ciddi zarar verecek olması nedeni ile sözleşmenin 7 inci
ve 8 inci maddelerine açıkça aykırıdır.
“Madde 7. Belirleme ve İzleme Akit Tarafların her biri özellikle 8’den 10’a kadar
olan maddelerde belirtilen amaçlarla, mümkün olduğu ölçüde ve uygun biçimde:
(a) Ek I’de yer alan kategorilerin belirtildiği listeyi dikkate alarak koruma
ve sürdürülebilir kullanım açısından kendisi için önem taşıyan biyolojik
çeşitlilik unsurlarını belirleyecektir; (b) Acil koruma tedbirleri gerektiren
ve sürdürülebilir kullanım için en büyük potansiyeli taşıyan unsurları
özellikle dikkate alarak yukarıda alt-paragraf (a)’ya göre belirlenen biyolojik
çeşitliliğin unsurlarını örnekleme ve diğer teknikleri kullanarak izleyecektir;
(c) Biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı üzerinde
önemli olumsuz etkileri olan veya olabilecek prosesleri ve faaliyet kategorilerini
belirleyecek örnekleme ve diğer teknikleri kullanarak bunların etkilerini
izleyecektir ve (d) Yukarıda alt-paragraf (a), (b) ve (c)’ye uygun belirleme ve
izleme faaliyetlerinden elde edilen verileri saklayacak ve düzenleyecektir.
Madde 8. “In-situ” Koruma Akit Tarafların her biri mümkün olduğu ölçüde ve uygun
biçimde:
a) Koruma alanlarından veya biyolojik
çeşitliliğin korunması için özel tedbirler alınması gereken alanlardan oluşan
bir sistem oluşturacaktır;
(b) Gerektiğinde koruma
alanlarının veya biyolojik çeşitliliğin korunması için özel tedbirler alınması
icap eden alanların seçilmesi, tesis edilmesi ve yönetilmesi için kurallar
geliştirecektir;
(c) Biyolojik çeşitliliğin
korunması için önemli olan biyolojik kaynakların korunmasını ve sürdürülebilir
kullanımını sağlamak amacıyla koruma alanları içinde olsun ya da olmasın, bu
kaynakları düzenlemelere tabi tutacak veya yönetecektir;
(d) Ekosistemlerin ve doğal
yaşam ortamlarının korunmasını ve yaşayabilir tür popülâsyonlarının doğal
ortamlarında tutulmasını teşvik edecektir;
(e) Koruma alanlarının daha
iyi korunmasını sağlamak amacıyla bunlara bitişik alanlarda çevresel açıdan
sağlıklı ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik edecektir;
(f) Diğer araçların yanı sıra
planlar veya başka yönetim stratejileri geliştirip uygulayarak bozulmuş olan
ekosistemleri iyileştirecek, eski haline getirecek ve tehdit altındaki türlerin
kazanılmasını teşvik edecektir;
(g) Biyo teknoloji sonucunda
değişikliğe uğratılmış ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını ve sürdürülebilir
kullanımını etkilemesi muhtemel olumsuz çevresel etkiler doğurabilecek canlı
organizmaların kullanılması ve serbest bırakılması ile bağlantılı riskleri
düzenlemeye yönetmeye veya denetlemeye yönelik araçları insan sağlığı için
doğabilecek riskleri de dikkate alarak tesis veya idame ettirecektir;
(h) Ekosistemleri yaşam
ortamlarını veya türleri yok eden yabancı türlerin girişini engelleyecek, bu
türleri denetim altına alacak veya yok edecektir;
(i) Biyolojik çeşitliliğin
korunması ve mevcut kullanım şekilleri ile unsurlarının sürdürülebilir
kullanımı arasında uygunluk sağlanması için gerekli koşulları yaratmaya gayret
edecektir;
(j) Geleneksel yaşam
tarzlarını sürdüren yerli ve yerel toplulukların biyolojik çeşitliliğin
korunması ve sürdürülebilir kullanımı bakımından anlam taşıyan bilgilerine
geliştirdikleri yeni yöntemlere ve uygulamalarına kendi ulusal mevzuatına göre
sahip çıkacak, bunları koruyacak ve saygı gösterecek; bu bilgilerin, yeni
yöntemlerin ve uygulamaların sahiplerinin onayı ve katılımı ile daha yaygın
biçimde uygulanmasını sağlayacak ve bunların kullanımından doğacak yararların
adil paylaşımını teşvik edecektir; (k) Tehdit altındaki türlerin ve
popülâsyonların korunması için gerekli mevzuatı ve/veya düzenleyici diğer
hükümleri geliştirecek veya idame ettirecektir;
(l) 7nci Madde uyarınca
biyolojik çeşitlilik üzerinde önemli bir olumsuz etki saptanması halinde ilgili
prosesleri ve faaliyet kategorilerini düzenleyecek veya yönetecektir ve
(m) Yukarıda (a)’dan (l)’ye kadar olan alt-paragraflarda
açıklanan “in-situ” koruma için özellikle gelişmekte olan ülkelere mali ve
başka şekillerde destek sağlanmasında işbirliği yapacaktır.”
4.
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair
Sözleşme (1972-Paris)
Sözleşmeye taraf ülkeler, bir ülkede kültürel ve
doğal mirasın herhangi bir parçasının bozulmasının veya yok olmasının, sadece o
ülke için değil tüm dünya ülkeleri için ciddi bir yoksullaşma oluşturduğunu göz
önünde tutarak, kültürel ve doğal mirasın saptanması, korunması, muhafazası,
teşhiri ve gelecek kuşaklara iletilmesinin sağlanması görevinin öncelikle
kendilerine ait olduğunu kabul etmekte; ayrıca, kültürel ve doğal mirasa ait
olan tüm varlıkları, listeye dahil edilmemiş olsalar bile koruma altına alacaklarını
taahhüt etmektedirler.
Üçüncü
Köprü ve çevre yolları planı, İstanbul’un sahip olduğu doğal değerlere geri
dönüşü olmayacak şekilde zarar vereceği için sözleşmenin 5 inci ve 12 inci
maddelerine açıkça aykırıdır.
“II Kültürel ve Doğal Mirasın Ulusal ve Uluslar
arası Korunması:
………………………………..
Madde 5 -
Bu Sözleşmeye taraf olan her Devlet topraklarındaki kültürel ve doğal mirasın
korunması, muhafazası ve teşhiri amacıyla etkili ve faal önlemlerin alınmasını
sağlamak için, mümkün olduğunca her ülkenin kendi koşullarına uygun biçimde şu
çabaları gösterecektir:
a)
Kültürel ve doğal mirasa, toplumun yaşamında bir işlev vermeyi ve bu mirasın
korunmasını kapsamlı planlama programlarına dahil etmeyi amaçlayan genel bir
politika benimsemek;
b)
Kültürel ve doğal mirasın korunması, muhafazası ve teşhiri için, halen mevcut
değilse, topraklarında bir veya daha fazla hizmet kurumunu, işlevlerini ifaya
yeterli olacak görevli ve araçlarla kurmak;
c)
Bilimsel ve teknik çalışma ve araştırmaları geliştirmek ve Devletin kültürel ve
doğal mirasını tehdit eden tehlikelere karşı harekete geçmesine olanak
sağlayacak müdahale yöntemlerini mükemmelleştirmek;
d) Bu
mirasın saptanması, korunması, muhafazası, teşhiri, yenileştirilmesi için
gerekli olan uygun yasal, bilimsel, teknik, idarî ve malî önlemleri almak ve
e) Kültürel
ve doğal mirasın korunması, muhafazası ve teşhiri konularında eğitim yapan
ulusal veya bölgesel merkezlerin kurulmasını veya geliştirilmesini desteklemek
ve bu alandaki bilimsel araştırmaları teşvik etmek,
…………………………………..
Madde 12 -
Kültürel ve doğal mirasa ait olan bir varlığın 11. maddenin 2. ve 4.
paragraflarında sözü edilen her iki listeye de dahil edilmemiş olması hiçbir
şekilde onun bu listelere dahil edilme sonucu olanlar dışındaki amaçlar için
istisnaî değeri olmadığı anlamına gelmeyecektir.”
Avrupa Kentsel Şartı (1992-STRASBURG)
Avrupa Kentsel
Şartı, kentler ve otomobiller arasındaki etkileşim ve dengenin kentler lehine
şekillenmesini gereğini ve kent yönetimlerinin otomobil kullanımını özendirerek
kentleri geliştiremeyeceklerini ortaya koymuştur. Bu şart, taraf olan
ülkelerin, karayolu taşımacılığına karşı kentten yana koruyucu bir tavır alması
gerektirmektedir.
Avrupa
Kentsel Şartı’’nın bazı önemli konu başlıklarını ve ilkelerini özellikle 3 üncü
Köprü ile ilişkisi nedeni ile belirtmek isteriz. Görüleceği üzere, dava konusu
3 üncü Köprü ve çevre yolları planı, tüm bu ilkeleri çiğneyerek hazırlanmıştır
ve taraf olduğumuz Avrupa Kentsel Şartı’na aykırıdır.
“
Konu: Ulaşım ve Dolaşım
“Kente
karşı otomobil; çok basitleştirilmiş bir ifade olmakla birlikte; durum buna çok
yakındır.Yavaş ama kesin bir biçimde, otomobil kentleri öldürmektedir. Öyle ki,
2000’li yıllar, ikisi bir arada olamayacağından, otomobil ya da kentten birini
seçmemizi zorunlu kılacaktır.
Bugünden
bir şey yapılmaz, yeni düzenlemeler getirilmezse, araç trafiği; özellikle de
özel araçlar ve kamyonlar, sadece kentleri tahrip etmekle kalmayacak, ‘sera
etkisiyle’ tüm çevrenin zarar görmesine de hatırı sayılır bir katkıda
bulunacaktır.
Araçlar; kentleri gürültü, rahatsızlık,
ruhsal ve fiziksel tehlike, çevre estetiği ve sosyal alanların yok olması, hava
kirliliği gibi sorunlarla tehdit ederler.
……………………………”
“Konu:
Kentlerde Çevre ve Doğa
Yerel
yönetimler, doğal miraslarını dikkatle koruyan ev sahipleri olmalıdır. Ayrıca,
kaynak kullanımını iyileştirmek, çevre kalitesini yükseltmek, temiz ve sağlıklı
yerel üretim, ulaşım ve tüketimi teşvik ederek, doğal yapıları korumakla
yükümlüdürler.
İLKELER
-
Yerel Yönetimlerin, doğal ve enerji kaynaklarını, uygun ve akılcı bir biçimde,
yönetme ve idareli kullanma sorumluluğu
-
Yerel yönetimlerin kirliliğe karşı politikalar uygulaması
-
Yerel yönetimlerin doğayı ve yeşil alanları koruma yükümlülüğü
-
Doğayı korumanın toplumsal gururu ve bağlılığı geliştiren bir faktör olması
………………………….”
“KONU:
Kentlerde Sağlık
…………………
İLKELER
Kentsel
çevrenin tüm kentlilere iyi sağlık ko0şulları sağlaması
Bu, kapsamlı kentsel
çevre politikaları oluşturarak; atıkların yönetimi, hava, su, toprak ve yer
altı kirliliklerinin engellenmesi ve tehlikeli atıkların tamamen ortadan
kaldırılması; doğal ve yapay çevrenin doğal afetlerden etkilenmesini
engelleyici önlemlerle; hassas çevre ve toplulukları sürekli gözlem altında
tutarak; özürlülere özel hizmet sağlayarak ve genel olarak toplumun gelişimini
ve sosyal yenilenmeyi tesis ederek mümkün olabilir.”
VIII. İSTANBUL'DA KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: