Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Ekim 2013 Cumartesi

İSTANBUL’A ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ PROJESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

İSTANBUL’A
ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ PROJESİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ



Engin ALGÜL

TMMOB Makine Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi 13. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı
 İBB Teknik İşler (E) Müdürü
Uzman Bilirkişi



I.SUNUŞ:


II. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE ÇEVRE YOLLARI KENT İÇİ ULAŞIM İLE
    İLGİLİ SORUNLARI ÇÖZMEK BİR YANA DAHA DA ARTTIRACAKTIR:

III. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI                                              
      İSTANBUL’UN DOĞAL KAYNAKLARINA, EKOLOJİK REZERVLERİNE            
      GERİ DÖNÜLEMEZ ZARARLAR VERECEKTİR:

IV. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                                     ORMAN ARAZİLERİNİN YAĞMALANMASI ÖNLEMLERİNİ GÜÇLEŞTİRECEKTİR.

V. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                                   “DOĞAL SİT ALANI” KARARLARINA AYKIRI NİTELİKTE
     BİR UYGULAMA ÖNGÖRMEKTEDİR:

VI. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                                   “İSTANBUL ULAŞIM ANA PLANI”NA AYKIRIDIR.

VII. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                                    ANAYASA’DA, YASALARDA VE ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDE YER ALAN
       HÜKÜMLERE; HUKUKA AYKIRIDIR.

VIII. İSTANBUL'DA KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK                                                                                    SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:

I.SUNUŞ:

Ülkemizin, sos yo-ekonomik ve siyasal sorunlarına bağlı olarak; İstanbul, kırsal kesimden sürekli göç almaktadır. Gerek bu önlenemez göç dalgası, gerekse nüfus artışı, İstanbul’un nüfusunu her yıl bir Eskişehir ili nüfusu kadar büyütmektedir.

 İstanbul’un tarihi, kültürel doğal dokusu;  kara ulaşım alt yapısının daha fazla gelişmesine izin vermezken, trafiğe her gün 600 yeni araç katılmaktadır.

Merkezi ve Yerel Yönetimlerin, Kentin coğrafi, jeolojik, arkeolojik, tarihi ve doğal dokusunu dikkate almayan, plana dayanmayan arazi kullanım politikaları ve yapılaşma uygulamaları yani çarpık kentleşme; esasen yetersiz olan ulaşım alt yapısı daha da yetersiz hale getirmiştir.

Kentte; farklı gelir, eğitim ve kültür gruplarından yaklaşık 15 milyon insanımız yaşamaktadır. Kent nüfusunun toplamına yakın hareketli haldedir.

Kentteki yolculuk sayıları ve sürelerindeki artış; trafikteki araç sayısı yoğunluğuna ve bağlı olarak, egzoz emisyonlarının artması, hava kirlenmesine ve gürültünün artmasına neden olmaktadır.

Kent içi Ulaşım kaynaklı Çevresel sorunlar; hiç şüphesiz kent yaşamının daha da dayanılmaz hale gelmesine neden olmaktadır.

Bu durum kentlinin beden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkilenmesine ve üretim kayıplarına neden olmaktadır. 
Trafik sıkışıklığını açmak için açılan yeni yollar; yeni yerleşim alanlarını teşvik ederek, yeniden trafik sıkışıklığı gibi bir kısır döngüye neden olmaktadır.

Sonuçta; enerji, doğal kaynaklar ve en önemlisi insan kaynaklarımızın israfı yoluyla ulusal ekonomimizde gereksiz kayıplar meydana gelmektedir.

Esasen bir amaç olmayıp, kentsel yaşamın, ulusal kalkınma ve gelişmenin aracı olan ulaşım; ters bir işlevle adeta daralmaya neden olmaktadır.

Kent içi ulaşımda yaşanılan sorunlar ve  neden olduğu sos yo-ekonomik maliyete ilişkin yapılan genel değerlendirme sonrasında,  “İstanbul’a üçüncü Boğaz Köprüsü Projesi”nin; kentsel yaşam ve  ulusal çıkarlar üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılacağı kanısındayım.

İstanbul Boğazı üzerine yapılacak köprülerin , kent içi ulaşım sorununu çözmeyeceği ,bilim insanları, meslek odaları, uzmanlar tarafından, defalarca bilimsel raporlarla anlatılmasına rağmen, tasarlanan 3. köprünün yapımını da içeren Kuzey Marmara Otoyolu Projesi'nin Odayeri-Paşaköy Kesimi'nnin yapımı; ÇED Raporu hazırlanmadan 29 Mayıs 2012 günü İçtaş İnşaat Sanayi Ticaret AŞ-Astaldi Ortak Girişim Grubu'na ihale edidi.

İstanbul Boğazı üzerinde,  Garipçe-Poyrazköy arasına yapılacak üçüncü köprü ile Kuzey Marmara Otoyolu Projesi; Tekirdağ’dan Sakarya’ya uzanıyor.


Otoyol Projeleri;ugulama öncesi ,ÇED raporu hazırlanmasını  gerektiren  projeler olarak Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin listesinde bulunmaktadır. Yönetmeliğin 9. maddesine göre;Raporların hazırlanması öncesinde, “Halkın Katılımı” toplantılarının düzenlenip, fikirlerinin alınması  gerekiyor.  

Üçüncü köprü karşıtlarının; planlama süreçleri açısından temel itirazlarını,1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planında, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi ve üçüncü köprünün bulunmaması oluşturuyor.

Proje; 2960 sayılı Boğaziçi Kanununa, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanuna, 3621 sayılı Kıyı Kanuna ve Uluslar arası Sözleşmelere de aykırılıklar içeriyor
Köprüler; ait olduğu kentin makro formunu yönlendirdiğinden tüm kentlileri ilgilendirmekte, bu yüzden kaybedenlerle kazananların yoğun tartışmasına neden olmaktadır.

Boğaz köprülerinin; fiziksel çevre, su havzaları, ormanlık alanlar, göç, mülkiyet ilişkilerindeki değişim, yeni konut alanları kent içi ulaşım, kentsel rant, gibi birçok alanda etkisinin olması onları basit ve sıradan bir mühendislik projesi olmaktan çıkarmaktadır.

İstanbul'un kuzeyinden geçecek üçüncü köprü;  bir yandan yeşil alanları, ormanları, su havzalarını yok ederek kenti daha kuzeye çekecek, diğer yandan yeni otoyollar ağı ve köprüler tuzağı kıskacı içinde ulaşımı otomobil trafiğine teslim ederek yaşanan kargaşayı kaosa çevirip, en kısa zamanda dördüncü köprüyü gündeme getirecektir.

İstanbul için yapılması düşünülen 3.  Boğaz köprüsünün, yaklaşık 300 km’lik ana ve çevre yollarıyla 1 milyar metreküplük su havzalarını yaşanmaz hale getirecek olmasına rağmen; kent dinamiklerinin ne denli işlevsel oldukları da sorgulanması gereken ayrı bir konudur.

 “İstanbul’a üçüncü Boğaz Köprüsü Projesi” gibi büyük yatırım projelerine, uluslar arası sermaye çevrelerin bakışını ve beklentilerini de bu kapsamda belirtmenin yararlı olacağı kanısındayım.

Küresel sermayenin, sınır tanımayan büyüme anlayışı beklentisi ve yönetimlerin cari açığı kapatma isteği ile yaratılan ittifak; holdingleşmiş medyanın desteğini de arkasına alarak, kentsel planlama kararları ihlal etmektedir.

Söz konusu ihlaller karşısında, İlgili akademik bilim çevrelerinin sesiz kalması, hukuk sistemin yavaş çalışması ve yargı kararlarına uyulmamasından cesaret alan merkezi yönetimler ; neo liberal politikaların etkisi altında,  “Galata port”, “Haydarpaşa Limanı”, “İstanbul üçüncü Boğaziçi Köprüsü”, vb örnekler de görüldüğü gibi, kentsel mekânlarda yerel yönetimleri aşan uygulamaları gerçekleştirmektedir.

II. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE ÇEVRE YOLLARI KENT İÇİ ULAŞIM İLE
    İLGİLİ SORUNLARI ÇÖZMEK BİR YANA DAHA DA ARTTIRACAKTIR:


1973 ve 1988 yıllarında hizmete giren 1 inci ve 2 inci Boğaz köprülerin;   kentin kuzeye doğru büyümesine neden olduğu ve buna bağlı olarak da İstanbul’un gelişiminde geri dönülmez tahribatlara neden olduğu bilinmektedir.

 Birinci köprü (Boğaziçi Köprüsü) ve çevre yolları kentin gelişimini kuzeye yönlendirerek, Boğaziçi’nin tarihi ve doğal yapısında yeni yapılaşmalarla ciddi tahribatlara neden olmuştur.

İkinci köprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü) ve çevre yolları, kentin yaşam kaynakları olan içme suyu havzalarında ve orman alanlarında yeni ve çok sakıncalı yoğun yerleşime yol açmıştır.

Kentimizde yarattıkları büyük tahribatlara karşın, hizmete açılmalarının bir süre sonrasında her ikisinin de kent içi ulaşım sorununa çare olmadığı, aksine sorunun daha da büyümesine neden oldukları görülmüştür.

 Aynı şekilde, üçüncü köprü de sorunu çözemeyecek, aksine, bir süre sonra etrafında kendi yeni yerleşimlerini ve bağlı olarak yeni kent içi ulaşım sorunları yaratacaktır.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nca yapılan açıklamada, üçüncü köprü ve bağlantı yollarının yapılma gerekçesi; “transit geçişin, kent içi trafikten arındırılarak kuzeye kaydırılması” olarak gösterilmiştir. İleri sürülen gerekçeye göre, İstanbul üzerinden geçen transit trafiğin şehir içinden alınmasıyla kamyonlar kent içine girmeyecek ve trafik rahatlayacaktır.

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapımında da öne sürülen ile birebir aynı olan bu gerekçenin; hiç de geçerli olmadığını, birinci ve ikinci köprünün ve bağlantı yollarının yapımından sonra yaşananlar, açıkça ortaya koymuştur.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a göre de ;  “Üçüncü köprü güzergâhında yeni yerleşimlere ve orman tahribatına yol açmamak için titiz davranılacak, en az sayıda bağlantı yolu açılacak.”                                        (Radikal Gazetesi / Emel ALPTEKİN 30.05.2010)

Birinci ve ikinci Boğaz köprüleri yapılırken Karayolları Genel Müdürü olan Atalay Coşkunoğlu ’nun verdiği rakamlar ise bu öngörüleri doğrulamıyor.  (Radikal Gazetesi / Emel ALPTEKİN 30.05.2010)

Coşkunoğlu’nun açıklamalarına göre, köprü için seçilen yer yanlış. Projede raylı sistem yok, bu nedenle köprü İstanbul trafiğini rahatlatmayacak. Aksine bir süre sonra etrafında kendi yerleşimlerini ve trafiğini yaratacak. Yani İstanbul trafiğini çözmeyecek, bu trafiğe yeni yük getirecek.

“Halen köprülerden geçen trafiğin yüzde 90-92’si şehiriçi ulaşım. Yüzde 8-9’u İstanbul’dan başka şehirlere giden veya başka şehirlerden İstanbul’a giren trafik (Yani bölgesel trafik). Yüzde 1-2’si ise transit trafik. Yüzde 1-2 için böyle büyük bir yatırım lükstür, gerekmez.” 

 “Bu köprünün İstanbul’un iç trafiğine hizmet edeceği düşünülemez. Kimse mecbur kalmadıkça İstanbul’un bir yakasından diğer yakasına geçmek için (önce iyice kuzeye ve sonra yeniden güneye doğru) fazladan 60 kilometre yol yapmak istemez.”

 “Üçüncü köprü ve bağlantı yolları için 100-150 metre genişliğinde, 80-90 kilometre uzunluğunda bir orman alanının açılması gerekecektir.”

Bugün, İstanbul’un Asya ve Avrupa yakası arasındaki araç geçiş sayılarına bakıldığında; transit geçiş yapan araç sayısı payının % 2-3’ü geçmediği görülmektedir. Bu sonuç da, söz konusu transit geçişler gerekçeler ileri sürülerek, yeni bir Boğaz Köprüsü ve çevre yolu bağlantıları yapımının inandırıcılığını ortadan kaldırmaktadır. 

Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kurucusu ve ilk genel müdürü Vecdi Diker’in   adını taşıyan Vecdi Diker’in   Çalışma  Grubu’nun değerlendirmesine göre;  (Radikal Gazetesi / Emel ALPTEKİN 30.05.2010)

Hızla büyüyen İstanbul’da bir üçüncü köprü olmalı.

Ama bu köprünün üzerinde mutlaka raylı sistem olmalı. Ve güzergâhı da İstanbul’un tenha yerlerinden, ormanlarından, su havzalarından geçmemeli. Milyonlarca insanın yaşadığı ve yolculuk ettiği yoğun nüfuslu ‘koridor’dan geçmeli.
  
Kaldı ki 2013 yılı sonunda hizmete açılması beklenen Marmara ray hattında, belirli saatler arasında transit yük akışı sağlanabilecek, karayolu yük taşımacılığının raylı sistemlere aktarılarak kent içi trafikten arındırılması (Ro-La sistemi) ve yine karayolundaki yük taşımacılığının deniz ulaşımına aktarıldığı (Ro-Ro) sistemlerinin İstanbul’a özgü kullanım avantajlarının olması, 3 üncü Boğaz Köprüsü’nün yapılma gerekçesini tümüyle geçersiz kılmaktadır.

Nitekim bu husus;  2009 yılında onaylan İBB ’ nca hazırlanan “1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı” nın, Plan Raporu’nda mevcuttur.

Yük Taşımacılığının Raylı Sisteme Kaydırılması (sf. 481): Gündüz yolcu gece ise yük taşıma prensibiyle projelendirilen mevcut Marmara Ray hattında kamyonların ve diğer ağır vasıtaların, Ro-La treni olarak adlandırılan trenlerle şehrin doğu ve batı uçlarında oluşturulan terminaller arasında mekik seferleri ile taşınması önerilmektedir. Bu amaçla, sistemin gereksinimlerine uygun olarak hat üzerinde ara noktalarda da yükleme ve boşaltma terminalleri kurulmalıdır. İstanbul’u bir uçtan bir uca geçen uluslararası karayolu transit trafiği başta olmak üzere; Trakya ile Anadolu arasındaki karayolu trafiğine yönelik taşımacılık, öncelikle Ro-La hattına alınmalıdır. Daha sonra ki aşamalarda, şehir içi karayolu yük trafiğinin en aza indirilmesi gayesiyle dağıtım araçları da Ro-La sistemine dahil edilmelidir. Ro-La sisteminin etkinliğinin sağlanması amacıyla, şehrin doğu yakasında Tuzla’da, batı yakasında ise Hadımköy’de, ikinci aşama olarak da Silivri’de önerilecek “Lojistik Bölgelerin belirtilen Ro-La ile sistemiyle ilişkilendirilmektedir.”
                 
Yine Marmara Ray’ın fizibilite raporlarında yer alan, “Marmara Ray’ın işletmeye geçmesiyle birlikte Boğaziçi’ne artık yeni bir köprü ihtiyacının da ortadan kalkacağı” ifadesi bu durumu daha net açıklamaktadır. 
………………………
Bir önceki bölümde bahsedildiği gibi, 3. Boğaz Köprüsü yapımına gerekçe olarak gösterilen transit trafiğin boğaz geçişlerindeki payı sadece %2-3 dolayındadır ve bu pay yeni bir transit ulaşım odaklı köprü yapımını gerektirmeyecek bir öneme sahiptir. Boğaz’da yapılan 2. köprünün de (FSM) transit trafiğin kuzeye- kent dışına taşınması gerekçesiyle yapıldığı, ancak bugün kent içi ulaşıma hizmet eder durumda olduğu ve kentsel yerleşim alanlarının kuzeye yönelmesine zemin hazırladığı düşünüldüğünde, bugün yeni bir köprü yapımı konusunda aynı gerekçenin gerçekçi ve kente yararı olmadığı açıktır.
İstanbul’da kent içi ulaşım sistemini olumsuz etkileyerek, iki yaka arasındaki köprü geçişlerini sürekli gündemde tutan yük taşımacılığındaki temel sorun, ağırlıklı olarak karayollarına bağımlı sistemlerin kullanılarak, deniz ve demir yolu kullanımı ve yatırımlarının kısıtlı tutulması ve lojistik odakların kent içinde kontrolsüz-dağınık bir şekilde bulunmasıdır. İstanbul’un mevcut ve gelecekte yapımı düşünülen lojistik odakları ile transit trafik odakları (limanlar, hava alanları, otogarlar gibi) bütüncül bir ulaşım sistemi içinde ele alındığında esas önceliğin, boğaz geçişlerindeki transit trafik yükünden çok, bu odak alanlarının kente ve bölgesel ulaşım ağına entegrasyonu olduğu anlaşılacaktır. Kentin gelecekteki bölgesel ve kıtalar arası ulaşımdaki etkinliğini kent içi trafiği olumsuz yönde etkilemeden sağlayabilmesi için, deniz yolu ve raylı sistemlerin daha akılcı modellerle birlikte kullanımına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu açıdan bakıldığında transit trafiğin akılcı modellerle çözümünde karayolu taşımacılığını deniz ulaşımı ile buluşturan Ro-La ve yine karayolu taşımacılığını raylı sistemlerle buluşturan Ro-Ro taşımacılığının büyük bir önemi vardır.”

III. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI                                              
      İSTANBUL’UN DOĞAL KAYNAKLARINA, EKOLOJİK REZERVLERİNE            
      GERİ DÖNÜLEMEZ ZARARLAR VERECEKTİR:

İstanbul Boğazı’ üzerine yapılan ilk iki köprü deneyimi; üçüncü köprü ve çevre yollarının yapımıyla, İstanbul’un bugüne kadar varlığını sürdürebilen son yaşam alanlarının, ekolojik rezervlerinin, bu alanlar üzerindeki ekolojik dengenin, ne denli geri dönülmez bir dönüşüme uğrayacağının tartışılmaz kanıtıdır.

Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı Yollarının, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı ile çakıştırılması sonucunda, projenin güzergâhının; kuzeyde orman alanları ve içme suyu havzalarından, Avrupa Yakasında Silivri’ye doğru tarım alanlarından geçmekte olduğu görülmektedir.

Oysaki söz konusu Plan Raporu’nda yer alan; “Doğal Eşik Sentezi” paftasında bu alanların, Anadolu Yakasında tamamının, Avrupa Yakasında ise büyük kısmının “Önemli Ekolojik Alanlar” ve “Mutlak Korunması Gerekli Doğal Kaynak Alanları” olarak gösterildiği, yine “Mekânsal Sürdürülebilirlik Sentezi”  paftasında ise, aynı alanların, Anadolu Yakası’nda tamamının, Avrupa Yakası’nda ise büyük kısmının “İşlevleri Bozulmaması Gereken Alanlar” olarak gösterildiği görülmektedir.                                

İşlevleri Bozulmaması Gereken Alanlar (sf. 481): İnsan etkisi sonucu bozulduklarında doğal işlevlerini yerine getirmeleri mümkün olmayan veya işlevlerinin yeniden kazandırılabilmesi ancak yüksek maliyetlerle gerçekleşebilen, fakat hiçbir zaman ilk durumlarına yeniden getirilemeyen alanlardır. Bu alanlar İl genelinde yaşam kalitesinin güvencesi konumunda olup, İstanbul’un kendine yeterliliği açısından da vazgeçilemez öneme sahiptir.
Su kaynakları, ormanlar ve orman kaynakları ile insan ve diğer canlıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli temel hizmetleri, birbirlerini destekleyecek ve besleyecek şekilde sağladıkları gerçeğinden hareket ederek ve yörenin kırılgan coğrafyası göz önünde tutularak, İstanbul koşullarında en önemli yaşam destek sistemlerini su havzaları ve ormanlar oluşturmaktadır.
İstanbul’un içme ve kullanma suyunun kesintisiz sağlanmasının yanında, yörenin oldukça zengin biyolojik değerlerinin devamı için de yaşam kaynağı olan göller, barajlar ve sulak alanların işlerliği açısından vazgeçilmez olan havzalar, yine biyolojik çeşitlilik açısından büyük önem taşıyan ormanlar, işlevleri bozulmaması gereken en önemli doğal sistemleri oluşturmaktadır.


“Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Çevre Yolları” nın, İstanbul’un makro formuna etkisini, özellikle su havzaları ve Ormanlara yönelik oluşturduğu riskler nedeniyle birinci ve ikinci köprüden farklı değerlendirmek gerekmektedir.

İstanbul’un su kapasitesi Anadolu yakası için 350 milyon m3, Avrupa yakası için 520 milyon m3, olduğu İSKİ tarafından beyan edilmektedir. Günlük ortalama su tüketiminin ise 2 milyon m3 olması, rezervlerin ne kadar yetersiz olduğunu göstermektedir.

Başka bir ifade ile İstanbul’un su rezervleri iki yıllık bir kuraklığı karşılamayacak düzeydedir. İstanbul gibi bir Metropolün kuraklık dönemlerinde barajlardaki su kapasitesinin % 9 seviyelerine kadar indiği tespit edilmiştir.

Üçüncü köprünün tüm bağlantı ve çevre yollarının yaklaşık 200-300 km uzunluğunda olacağı tahmin edilmektedir.

Söz konusu yolların; toplam rezervi 870 milyon m3 olan havzaların su toplamasını engellemesi halinde,  kuraklık dönemlerinde İstanbul için sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan öngörülemez tehlikeli sonuçlar doğuracağı açıktır.   

 İ.Ü.Orman Fakültesi’nin 13.10.2009 tarihli raporunda 3. köprü ve çevre yolları güzergâhındaki doğal değerler aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır.

“İstanbul ilinde yaklaşık 540.000 ha orman alanı bulunmaktadır. Söz konusu köprünün yapılması ile İstanbul ormanları yanında İstanbul’un bazı su havzalarını barındıran Adapazarı Orman Bölge Müdürlüğü ormanları da etki altına girecektir. Gerçekten, bu ormanlarla birlikte, İstanbul’un kuzeyinin ormanlarla kaplı olması, kent ve insanları için refahı artıran büyük bir şans oluşturmaktadır. Çünkü bu ormanlar; özellikle karbon tutma ve havadaki tozları filtreleyerek ürettiği temiz havayı, kuzeyden esen hakim rüzgârlar ile devamlı surette kente göndererek kentin hava ve yaşam kalitesini artırmaktadır.
………………
İstanbul’un kuzeyindeki ormanlar, aynı zamanda bu kentin içme ve kullanma suyu gereksinimini karşılayan ve toplam su depolama kapasiteleri 817,6 milyon m3 olan Avrupa yakasındaki Terkos, Büyük Çekmece, Alibeyköy ve Sazlıdere, Anadolu yakasındaki Ömerli ve Darlık barajları ile 110 milyon m3 lük Istranca ve 145 milyon m3 lük İsaköy ve Sungurlu (Yeşilçay projesi) derelerinin havzalarını içermektedir…………..
…………………………….
İstanbul halkının yakından tanıdığı ormanlardan biri yaklaşık 5.500 hektar büyüklüğündeki “Belgrad Ormanı” dır. Söz konusu ormanın Muhafaza Ormanı olarak ayrılmasında en büyük etken yüzlerce yıldır İstanbul’un su ihtiyacını karşılama işlevini yerine getiren 7 adet bendin burada yer almasıdır. Bu suları yıllardır İstanbul’a taşıyan ve kültürel varlıklardan sayılan çok sayıda tarihi değeri olan su kemerleri de bu orman içinde yer almaktadır.
Belgrad Ormanı biyolojik çeşitlilik açısından değerlendirildiğinde bu ormanda, doğal liken ve yosunlardan 20 tür, atkuyrukları ve eğreltilerden 1 tür, açık tohumlulardan 1 tür, kapalı tohumlulardan 380 tür olmak üzere toplam 402 bitki türü bulunmaktadır. Bunlar içinde genel olarak orman alanını kaplayan meşeler, hakim ağaç türü olarak büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, Belgrad Ormanında 42 tür gündüz kelebeği, 146 kuş türü, yaklaşık 22 memeli türü, çeşitli kurbağalar ve sürüngenler yaşamını sürdürmektedir. Belirtilen fauna çeşitliliğine ek olarak söz konusu ormanda 100 hektarlık bir Av Hayvanları Koruma ve Üretme Sahası ayrılmış, bu alanda çok sayıda geyik üretilmiştir………Öte yandan Belgrad Ormanı ile birlikte İstanbul ve çevresindeki orman alanları, dünyanın önemli kuş göçü yoğunlaşma alanlarından olup, yüz binlerce su kuşu, yırtıcı ve ötücü kuş türüne göç döneminde ev sahipliği yapmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle İstanbul Boğazı, ülkemizde ve dünya üzerinde kuş göçünün en iyi izlenebildiği yerlerden biridir.
 Belgrad Ormanından başka İstanbul ili sınırları içinde ekolojik ve biyolojik yönden önemli 10 adet doğal yaşam mekânı bulunmaktadır.
Bunlar:
—Terkos ve Kasatura arasındaki ormanlık alan ve kıyı şeridi (91.300 ha)
—Ağıl Dere ve Ağaçlı Kumulları (74 ha)
—Gümüşdere Kumulları (200 ha)
—Kuzey Boğaziçi (4.900 ha)
—Büyükçekmece Gölü (2.750 ha)
—Küçükçekmece Gölü (2.400 ha)
—Batı İstanbul Meraları (Hadımköy ve Kemerburgaz arasındaki mera ve fundalıklar) (12.500 ha)
—Ömerli Havzası (İstanbul Asya Yakası Tepeleri) (52.600 ha)                                                                                                                         —Sahilköy, Şile, Ağva Kumulları, Ağva Deresi (1.500 ha)
—Şile adaları (5 ha)
Şeklinde sıralayabiliriz. “

Ekolojik ve biyolojik önem taşıyan bu on adet doğal yaşam alanı, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı Raporu’nda da; “Ekolojik Yapı başlığı ve Ekolojik Değerler” alt başlığı altında yer almaktadır (Sayfa 116). Bunlardan özellikle, Terkos Havzası, Batı İstanbul Meraları, Ağaçlı Kumulları, Boğaziçi, Kilyos kumulları, Ömerli Havzası, 3 üncü köprü ve bağlantı yolları sonucunda zarar görecek Türkiye’nin Önemli Doğa Alanlarındandır.

Bunun yanında, Doğa Derneği tarafından 2004 yılında güncelleştirilmiş bulunan “Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları” (ÖKA) kitabında yer alan Boğaziçi Bölgesi ve Terkos Havzası zarar görecek önemli kuş alanlarındandır.

Yine Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından 2005 yılında güncelleştirilmiş bulunan “Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı” (ÖBA) Kitabında yer alan Terkos-Kasatura Kıyıları, Ağaçlı Kumulları, Kilyos Kumulları, Batı İstanbul Meraları, Kuzey Boğaziçi, Sahilköy-Şile Kıyıları, Ömerli Havzası ve Kefken-Karasu kıyıları zarar görecek önemli bitki alanlarıdır.

Bu alanlar, günümüzde benimsenen planlama/planlamama ilkeleri nedeniyle zaten hasar görmüş, çok hassas koruma kararlarının alınması gereken alanlardır.

 Üçüncü Boğaz Köprüsü ve çevre yolları için düşünülen 150 metrelik kamulaştırma işlemi (otoyol hattı, bariyer, şev, görüş alanı sağlamaya dönük mühendislik çözümleri ve teknik hizmet altyapısı sağlama) sonucunda hattın geçeceği ve doğrudan/koşulsuz etkilenecek olan bölgede Coğrafi Bilgi Sistemi’ne (CBS) dayalı olarak kent haritası üzerinde yapılan bilgisayar ölçümlerine göre 680 ha doğal sit alanı, 931 ha tarım alanı ve 2,5 milyondan fazla ağaç barındıran 1453 ha’lık orman alanı tamamen yok olacaktır.

İ.Ü. Orman Fakültesi’nin,  konuya ilişkin raporunda;  kesilecek ağaç ve benzeri yeşil bitki örtüsünün yerine başka alanlarda niceliksel olarak daha fazla ağaçlık/yeşil alan tahsisinin çevre dengesi ve çevresel bütünlük açıdan kabul edilemez olduğu açıklanmıştır.

Bu rakamların sadece Kuzey Marmara Otoyolu’nun inşa edilmesi nedeniyle oluşacak tahribatı gösterdiği, projenin uygulanması halinde çevresinde yaratacağı çekim nedeniyle oluşacak tahribatın bunun daha da ötesinde olacağı, İstanbul’un hemen tüm yaşamsal doğal değerlerini yok edeceği ve yaratacağı yapılaşma ve nüfus yoğunluğunun TEM ile Karadeniz arasındaki alanları da TEM Otoyolu çevresine dönüştüreceği, 2 inci Köprü’nün İstanbul’a etkisi ve İstanbullulara yaşattıkları göz önünde tutulduğunda açıkça görülmektedir.

 Bilindiği gibi, 1988 yılında işletmeye açılan 2 inci Köprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü) ve çevre yolları, kentin yaşam kaynakları olan içme suyu havzalarında ve orman alanlarında yeni, kentimiz açısından sakıncalı yoğun yerleşime yol açmıştır.

Bunun en çarpıcı örneği, birkaç senede küçük bir köyden dev bir kente dönüşen Sultanbeyli’dir. 1985 yılında Kartal ilçesinin Samandıra bucağına bağlı 3741 nüfuslu bir köy olan Sultanbeyli, 1980’lerin ikinci yarısında müthiş bir nüfus patlamasına, işin ilginç yanı, bu nüfus patlamasından da kat kat yüksek bir yapılaşma “patlamasına” sahne olmuş; 1985-90 yılları arasındaki nüfus artışı %2100 olarak gerçekleşerek 1990 yılı nüfusu 82.298’e ulaşmıştır. Aynı yıllar arasında İstanbul’un nüfus artışı ise %23 olarak gerçekleşmiştir.

 İçme suyu havzalarında 1985-2000 yılları arasında- sonradan ilçe olan Sultanbeyli dahil, 22 yerleşmenin belde belediyesi ilan edilmiş olması da, bu alanlarda 2. Köprü ve çevre yollarının devreye girmesiyle yaşanan yapı ve nüfus patlamasının bir başka göstergesidir.

 Bu örnekler; 3. Boğaz köprüsünün İstanbul’un kuzeyinde inşa edilmesi durumunda, hem bu köprünün çevre yollarının yapılması sırasında, hem bu bölgede yapılacak yerleşmelerle İstanbul’un kuzeyindeki ormanların yanı sıra, içme suyu havzalarının da tahrip edilmelerinin kaçınılmaz olacağını açıkça göstermektedir.

Bu olgunun yol açacağı sedimantasyon ve trafik nedeniyle ortaya çıkacak egzoz gazları da baraj göllerinde toplanan suyun doğrudan ve dolaylı olarak kirlenmesine yol açacaktır.

İstanbul yaklaşık yıllık 250 milyar dolarlık bir üretimle GSMH’ YA katkı yapmaktadır.

Aynı zamanda İstanbul’da kişi başına genel bütçe vergisi ülke ortalamasının yaklaşık üç katıdır. Sanayi, İnşaat, Ticaret, Ulaştırma, Haberleşme, Mali Kuruluşlar, Konut Hizmetler Toplamı (Kamu ve Özel) İthalat Vergisi, Tarım gibi

GSMH’ nın üretim yöntemiyle oluşturulan tüm bileşenlerinin temel girdisini su oluşturmaktadır. Zaten tehlike sınırında olan su rezervlerinin İstanbul için üçüncü köprüye bağlı çevre yolları nedenliyle azalacak olması, ülke ölçeğinde en önemli üretim potansiyelini de tehlikeye sokacaktır.

Bu yüzden üçüncü köprü, İstanbul için sadece otomobili olanların ulaşım sorununu çözen bir yol olmaktan çıkmakta, ülke için hayati önemde riskleri beraberinde getiren bir projeye dönüşmektedir.

Köprü beklentisi nedenliyle birçok kentli İstanbul’un kuzeyinde yatırımlar yapmakta, fiyat artışlarına bağlı olarak bir takım risklere de girmektedir. 

Üçüncü köprü bağlantı yollarının, İstanbul’un Avrupa yakasında, güneye doğru inerek, Silivri’nin kuzeyindeki tarım alanlarından da geçtiği görülmektedir. Aynen orman alanları ve su havzalarında olduğu gibi, bir alandan yol geçmesi o alana yönelik yapılaşma taleplerinin artmasına neden olacağından, bu bölgedeki tarım alanlarının da söz konusu proje nedeniyle tarım dışı amaçla kullanılması teşvik edilmiş olacaktır.

Özetle, İstanbul Boğazı’nın en kuzeyine, 2 inci köprünün ( Fatih Sultan Mehmet Köprüsü) 13 km. kuzeyinde, Garipçe-Poyrazköy arasına inşa edilmesine karar verilen 3 üncü Boğaz köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu (İstanbul 3 üncü Çevreyolu ve Bağlantı Yolları dahil) Planı’nın hayata geçirilmesi, bu alanlarda geri dönüşü olmayacak çevresel tahribata neden olacak, korunması gereken alanlar yapılaşmaya açılacak ve kentin makro formu daha da kuzeye yayılarak Karadeniz’e dayanacaktır.

IV. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                               ORMAN ARAZİLERİNİN YAĞMALANMASI ÖNLEMLERİNİ GÜÇLEŞTİRECEKTİR.  

TMMOB Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Besim Sertok’un belirttiğine göre; üçüncü köprü yapıldığında İstanbul ormanlarının üçte biri büyüklüğündeki alan, arazi yağmasına açık hale gelecek. ( Radikal Gazetesi / Serkan OCAK 28.05.2010)

 “Açıklanan 260 kilometrelik güzergâhın 182 kilometresi ormandan geçiyor. Otoyolların iki yanındaki güvenlik amacıyla açılan 40x40 metre alan da eklendiğinde 182 km uzunluğunda ve 125 metre  genişliğinde yol yapımı anlamına geliyor. Toplamda sadece asfalt kaplı alan 2 bin 275 hektar olacak.”

“Bundan daha tehlikeli olan, bu yolun çekim gücüyle oluşacak yerleşimlerdir. Yüzde 20’si orman alanlarından geçen, TEM otoyolunun çekim gücüyle oluşan Sultanbeyli ve Sarıgazi gibi yerleşimler yerlerinin büyüklüğü 25 bin hektar büyüklüğündedir.”

“Yüzde 70’i orman alanlarından geçmesi planlanan yeni yolun gerçekleşmesi halinde, basit hesapla 85 bin hektar orman alanı, bu yolun çekim gücüyle oluşacak, orman ve hazine arazilerinin gasp ve işgal edilmesiyle ortaya çıkacak yerleşimlere sahne olacaktır. Bu büyüklük İstanbul ormanlarının üçte biridir.” 

* “İstanbul’da orman ve hazine arazilerinin gasp ve işgal edilmesiyle elde edilen 2B arazileri en az 200 TL/m2  fiyatla satılıyor. 85 bin hektar  (850 milyon metrekare), 200 TL/metrekare birim fiyatla çarpıldığında,  170 milyar tutarında bir getirim ortaya çıkıyor.”

V. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                             “DOĞAL SİT ALANI” KARARLARINA AYKIRI NİTELİKTE
    BİR UYGULAMA ÖNGÖRMEKTEDİR:

 İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 15.11.1995 tarih ve 7755 numaralı kararı ile Beykoz’un kuzeyi I. Derece, Sarıyer’in kuzeyi ise II. Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir.
          Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı Yolları Projesi; “Doğal Sit Alanı” kararına aykırı ve açıkça bu kararı yok sayan bir yaklaşımın ürünü olduğu açıktır.

Kararın “ 5-j) Bu kararla birlikte bölgede bundan böyle hiçbir ağacın kesilemeyeceği, kıyı dolgusu, hafriyat, düzenleme v.b. uygulamaların yapılamayacağı ve bölgenin doğal dokusu ile tescilli ya da henüz tescili yapılmamış kültür varlığı niteliğindeki yapı ve tesislerin (Köy içlerindeki ahşap evler, eski bağ evleri, çeşmeler, eski mezarlıklar, camiler, dini yapı kalıntıları ve her türlü taşınmaz değerler) Kurulumuz izni olmadan yıkılamayacağı ve onarılamayacağı koşulunun da ilgili kurumlara bildirilmesine,
………………………..
Karar verildi.” biçimindeki hükmü de, bunun açık bir göstergesidir.

VI. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                                “İSTANBUL ULAŞIM ANA PLANI”NA AYKIRIDIR.

          Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı Yolları Projesi; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İTÜ ULAŞTIRMA VE ULAŞTIRMA ARAÇLARI UYGULAMA ARAŞTIRMA MERKEZİ’NE hazırlattığı Aralık 1997 tarihli İSTANBUL ULAŞIM ANA PLANI’NA da aykırıdır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde hazırlanan bu planda, 3 üncü Boğaz Köprüsü ve çevre yolları ile ilgili değerlendirmelere esas olacak şu bilimsel görüş ve sonuçlar yer almaktadır.
 ……….
Yukarıda belirtildiği gibi, kentin ana arterleri üzerindeki trafik tıkanıklıklarını gidermek için yeni yollar yapmak, hem kentin doğal ve tarihi yapısını tahrip etmesi hem de orta ve uzun dönemde yeni ulaşım sorunları yaratması nedeniyle uygun bir çözüm değildir.”
………..
Ulaşım planları kent planlarının ayrılmaz ve çok önemli bir öğesidir ve kent planları ile birlikte geliştirilmelidir. Gelecekteki ulaşım talepleri, öncelikle, gelecek için öngörülen arazi kullanım kararlarına göre oluşacak kent yapısına bağlıdır. Arazi kullanım yapısı ile ulaştırma sistemi arasındaki etkileşim iki yönlüdür. Kentin arazi kullanım yapısı (nüfus, istihdam, sanayi, ticaret, okullar, konut alanları ve MİA dağılımı) ve ulaştırma sisteminin karakteristikleri ulaşım taleplerinin büyüklüğünü ve niteliklerini belirlemektedir. Öte yandan, yeni bir ulaştırma projesi ile belirli bölgelere ulaşılabilirliğin sağlanması, orta ve uzun dönemde o bölgelerin arazi kullanım yapısını da etkilemektedir. Arazi kullanım planları ile ulaştırma arasındaki ilişkileri iyi anlayarak ve kentin gelecekteki arazi kullanım yapısını doğru planlayarak gelecekteki ulaşım taleplerini azaltmak, diğer bir deyimle birçok ulaşım sorununun ortaya çıkmasını önlemek mümkündür”

Görüleceği üzere, Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı Yolları Projesi; bu bilimsel rapora da aykırıdır. Ulaştırma konusunda Türkiye’nin en önde gelen bilimsel kurumlarından birinin hazırlamış olduğu bu ulaştırma raporu, İstanbul’un ulaşım sorunu ile ilgili temel doğruları vurgulamış ve bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne uygulaması gereken bir rehber sunmuştur. Ancak bu rapor hiç dikkate almamış ve uygulamamıştır.

VII. ÜÇÜNCÜ BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI PROJESİ                                                 ANAYASA’DA, YASALARDA VE ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDE YER ALAN
       HÜKÜMLERE; HUKUKA AYKIRIDIR.

 İstanbul’un Kent içi Ulaşım ve Trafik sorununu çözmek adına, mevcut durumu daha da kötüleştirecek ve bunu yaparken İstanbul’un, sürdürülebilir yaşam açısından son derece önemli olan doğal değerlerinin zarar görmesine neden olacak Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı Yolları Projesi dav, Anayasa’ya, yasalara ve uluslararası sözleşmelere de açıkça aykırıdır. Şöyle ki;

A.  ANAYASASI AÇISINDAN:

“Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması
Madde 56 - Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
……………………………………………………………………………………………

Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması
Madde 63 - Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.
…………………………………………………………………………………………….
Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi
Madde 169 - Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. …………………………………………..”

B. YASALAR AÇISINDAN

a. 2872 Sayılı Çevre Kanunu

Amaç
Madde 1- (Değişik: 5491 - 26.4.2006 / m.1) Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.

Tanımlar
Madde 2- (Değişik: 5491 - 26.4.2006 / m.2) Bu Kanunda geçen terimlerden;

…………………………………………………………………….
Çevre korunması: Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütününü,
……………………………………………………………………
Sürdürülebilir çevre: Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fiziki vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecini ifade eder.

..............................................................................................

Çevrenin Korunması
Madde 9- (Değişik madde ve başlığı: 5491 - 26.4.2006 / m.6) Çevrenin korunması amacıyla;
a) Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir.
……………………..
c) Ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan hassas alanların her tür ölçekteki planlarda gösterilmesi zorunludur. Koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan alanlar, plan kararı dışında kullanılamaz.
……………………………………………………
f) Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliğinin sağlanması bakımından nesli tehdit veya tehlike altında olanlar ile nadir bitki ve hayvan türlerinin korunması esas olup, mevzuata aykırı biçimde ticarete konu edilmeleri yasaktır.
………………………………………………………”

b. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu

“Korunma Alanı İle İlgili Karar Alma Yetkisi
Madde 8 - Yedinci maddeye göre tescil edilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarının tespiti ve bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapılamayacağı konusunda karar alma yetkisi Koruma Kurullarına aittir. Koruma Kurullarının kararına 61 inci maddenin ikinci fıkrasına göre itiraz edilebilir.
Korunma alanlarının tespitinde, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının korunması, görünümlerinin ve çevreleri ile uyumlarının muhafazası için yeteri kadar korunma alanına sahip olmaları dikkate alınır. Bu hususlarla ilgili esaslar. Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikte belirtilir.

İzinsiz Müdahale Ve Kullanma Yasağı
Madde 9 - Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır.
………………………………………………………………………………………………”

c. 2960 Sayılı Boğaziçi Kanunu

“İkinci Bölüm: Genel Esaslar, Orman Alanları, Yeşil Sahalar
Genel Esaslar
Madde 3 - Boğaziçi Alanının korunması ve geliştirilmesinde ve imar mevzuatının uygulanmasında aşağıdaki hususlar esas alınır.
a) Boğaziçi Alanında yaralan kültürel ve tarihi değerler ve doğal güzellikler muhafaza edilir ve doğal yapı korunur.
b) Boğaziçi Alanı bu Kanunun amaçlarına uygun olarak ve doğal ve tarihi çevreye uyumu gözetilerek güzelleştirilir ve geliştirilir.
…………………….
d) Boğaziçi Alanındaki kültür ve tabiat varlıklarının onarımına öncelik verilir.
………………………………..
Orman Alanları
Madde 4 - Boğaziçi Alanı sınırları içinde Devlet ormanı statüsüne alınacak yerler, Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulunca kararlaştırılır ve kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanlar bedelsiz olarak Hazineye devredilir. Özel mülkiyete ait olanlar ise Tarım ve Orman Bakanlığınca kamulaştırılır.
Devlet ormanı statüsüne alınan bu yerler, Tarım ve Orman Bakanlığınca hazırlanacak proje ve programa göre Boğaziçi Alanının doğal yapısına uygun olarak düzenlenir, ağaçlandırılır parklar ve mesire yerleri yapılır ve bunların bakımı, işletilmesi ve muhafazası sağlanır.
Devlet ormanı statüsüne alınan bu yerlerde 6831 sayılı Orman Kanununun 2 nci maddesi uygulaması yapılamaz.
Boğaziçi Alanı içindeki ormanlarda intifa ve irtifak hakkı tesis edilemez. Ancak bu Kanunun amacına uygun intifa ve irtifak hakkı, Boğaziçi İmar İdare Heyetinin teklifi üzerine ilgili bakanlıklarca tesis edilebilir.

Yeşil Alanlar
Madde 5 - Boğaziçi Alanında orman sayılmayan kamu kurum ve kuruluşlarına veya özel mülkiyete ait koru, koruya katılacak alan, çayır, mesire yeri, bostan ve benzeri alanlar yeşil alan sayılır ve bitki varlıkları geliştirilerek muhafaza edilir.
Bu alanlardaki ağaç varlıklarının yok edilmesi veya tahrip edilmesi yasaktır.
………………………………………………………………………”

C. ULUSLARARASI SÖZLEŞME VE PROTOKOLLER AÇISINDAN

Anayasa’nın 90. maddesi:
 “Milletlerarası Antlaşmaları Uygun Bulma

Madde 90 - ………………………………………………………………..
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andtaşma hükümleri esas alınır.”
Bu çerçevede, Türkiye’nin imzaladığı ve uymakla yükümlü olduğu konu ile ilgili uluslararası sözleşme ve protokoller şunlardır:

1.         Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesi (1971)

Ramsar Sözleşmesi, özellikle su kuşları yaşama ortamı olarak uluslararası öneme sahip sulak alanlar hakkında bir sözleşmedir. Sulak alanların korunması yönünde atılmış önemli bir adım olan bu sözleşmenin 1 inci maddesinde sulak alanlar tanımlanmakta, 2 inci ve 3 üncü maddesinde bunların tespiti ve hatta 4.maddesinde listeye dahil olmasa bile bütün sulak alanların korunması için inzibati tedbirlerin alınmasını yine hükümetlerden istemektedir. Dava konusu 3. Köprü ve çevre yolları planı, bölgedeki korunması gerekli su varlıklarını tehlikeye attığından sözleşmeye aykırıdır.

“Madde 1
1. Bu Sözleşmenin amacı bakımından, doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, bütün sular, bataklık, sazlık ve türbiyerler sulak alanlardır.
2. Bu Sözleşmenin amacı bakımından, ekolojik olarak sulak alanlara bağımlı olan kuşlar, su kuşlarıdır.

Madde 2
 1. Her Akit Taraf, ülkesi toprakları içindeki elverişli sulak alanları, bundan böyle “Liste” adıyla tanımlanacak ve 8 inci Madde uyarınca kurulacak Büro tarafından tutulacak olan “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi”ne dahil edilmek üzere tayin edecektir. Her sulak alanın hudutları kesinlikle belirtilecek ve aynı zamanda haritaya çizilecek ve özellikle su kuşları yaşama ortamı olarak önem taşıdığı yerlerde, sulak alanlara mücavir olan akarsu ve deniz kıyı alanlarıyla, ada veya gel-git hareketinin çekilme devresinde derinliği altı metreyi geçen ve sulak alanlar dahilinde yer alan deniz sularıyla birleştirilebilecektir.
2. Liste için sulak alanların seçimi, bu sulak alanların ekoloji, botanik, zooloji, limnoloji ve hidroloji yönlerinden uluslararası önemlerine göre yapılmalıdır. Hangi mevsimde olursa olsun, su kuşları için uluslararası öneme sahip sulak alanlar öncelikle dahil edilmelidir.
3. Bir sulak alanın listeye kaydedilmesi, sulak alanın yer aldığı Akit Tarafın münhasır egemenlik haklarına zarar vermez.
4. Her Akit Taraf, 9 uncu Maddede belirtildiği şekilde, Sözleşmeyi imzalarken veya onay ya da katılma belgesini tevdi ederken Listeye girecek en az bir sulak alanı tayin etmiş olacaktır.
5. Herhangi bir Akit Taraf, gelecekte kendi toprakları içinde bulunan diğer sulak alanları Listeye eklemek, Listeye kaydedilmiş olanların sınırlarını genişletmek veya önemli ulusal çıkarları nedeniyle sınırlarını kısıtlamak ya da tamamen kayıttan sildirmek hakkına sahiptir ve bu kabil değişiklikleri 8 inci Maddede belirtilen devamlı Büro hizmetlerinden sorumlu organizasyon veya hükümete mümkün olan en kısa zamanda bildirecektir.
6. Her Akit Taraf, sınırları içindeki göçmen su kuşları stoklarının korunması, yönetimi ve akıllıca kullanılması için; gerek Listeye girecek olan sulak alanlarını tayin ederken, gerekse bunlarda değişiklik yapma hakkını kullanırken uluslararası sorumluluklarını dikkate alacaktır.

 Madde 3
1. Akit Taraflar, planlamalarını, Listeye dahil ettirdikleri sulak alanların korunmasını geliştirecek ve ülkelerindeki diğer sulak alanların mümkün olduğu kadar akıllıca kullanılmasını sağlayacak şekilde formüle edecek ve uygulayacaklardır.
2. Her Akit Taraf, sınırları içinde bulunan ve Listeye dahil olan herhangi bir sulak alanın ekolojik karakterinin, teknolojik gelişme, kirlenme veya insan müdahalesi ile değiştiğini, değişmekte olduğunu veya değişme ihtimali bulunduğunu en kısa zamanda haber alacak bir düzenleme yapacaktır. Bu kabil değişiklikler hakkındaki bilgiler gecikmeksizin, 8 inci Maddede belirtilen devamlı Büro hizmetlerinden sorumlu organizasyon veya hükümete bildirilecektir.

Madde 4
1. Her Akit Taraf, Listeye dahil olsun veya olmasın, sulak alanlarında tabiatı koruma alanları ayırarak sulak alanlarının ve su kuşlarının korunmasını geliştirecek ve yeterli inzibati tedbirleri alacaktır.
2. Akit Taraflardan biri önemli ulusal çıkarlarından ötürü, Listeye kaydettirdiği bir sulak alanın hudutlarını daraltır veya tamamen kaldırırsa, aynı veya başka bir yerde, orijinal yaşama ortamının yeterli büyüklüğünde başka tabiatı koruma alanları tesis ederek bu sulak alan kaynağının kaybını mümkün olduğu kadar telafi edecektir.
3. Akit Taraflar, sulak alanlar ve bu sulak alanların bitki ve hayvan toplulukları hakkında araştırma yapılmasını, bilgi ve yayınların değişimini teşvik edeceklerdir.
4. Akit Taraflar, uygun sulak alanların yönetimi yoluyla su kuşları popülâsyonlarının artırılması için çaba göstereceklerdir.
5. Akit Taraflar, sulak alanların araştırma, yönetim ve muhafazasında yetenekli personelin eğitimini geliştireceklerdir.”

2.         Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (1979- Bern)

Sözleşmeye taraf olan her ülke, sözleşmenin ek listelerinde (Ek Liste I: Bitki Türleri ve Ek Liste II: Hayvan Türleri) yer alan türlerin doğal yaşam alanlarıyla birlikte koruma altına alınması amacıyla gerekli idari ve yasal önlemleri almakla yükümlüdür. Listelerde yer alan bitki ve hayvan türlerinin doğadan toplanması, tahrip edilmesi ve ticaretinin yapılması yasaktır.
Sözleşmenin amacı, yabani flora ve faunayı ve bunların yaşama ortamlarını muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin korunmasını sağlamak ve bu işbirliğini geliştirmektir.
Dava konusu 3 üncü Köprü ve bağlantı yolları planı, İstanbul’daki önemli doğa alanlarına zarar verecek olması nedeni ile sözleşmenin 4 üncü maddesine açıkça aykırıdır.

“BÖLÜM II: Yaşama Ortamlarının Korunması

Madde 4 -
1. Her Akit Taraf, yabani flora ve fauna türlerinin yaşama ortamlarının, özellikle I ve II nolu ek listelerde belirtilenlerin ve yok olma tehlikesi altında bulunan doğal yaşam ortamlarının muhafazasını güvence altına almak üzere, uygun ve gerekli yasal ve idari önlemleri alacaktır.
2. Akit Taraflar, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken, önceki paragraf uyarınca korunan sahaların muhafaza gereksinimlerine, bu gibi yerlerin her türlü tahribattan uzak veya tahribatın mümkün olan en alt düzeyde tutulmasına özen göstereceklerdir.
3. Akit Taraflar, II ve III no.lu ek listelerde belirtilen göçmen türler için önem taşıyan ve kışlama, toplanma, beslenme, üreme veya tüy değiştirme yönünden göç yollarına uygun ilişki konumunda bulunan sahaların korunmasına özel dikkat göstermeyi kabul ederler.
4. Akit Taraflar, bu maddede değinilen doğal yaşama ortamlarının korunması için bunların sınır bölgelerinde bulunması halinde, çabalarını uyumlu kılmak yönünden eşgüdüm sağlamayı taahhüt ederler.”

3.      Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (1992-RİO)

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin üç temel amacı bulunmaktadır: Bunlar, biyolojik çeşitliliğin korunması, biyolojik çeşitliliği oluşturan unsurlardan sürdürülebilir kullanımın sağlanması, genetik kaynaklar ile teknoloji üzerinde sahip olunan bütün hakları dikkate almak kaydı ile bu kaynaklara gereğince ulaşımın ve bu kaynakların gereğince transferinin sağlanması ve uygun finansmanın tedariki de dahil olmak üzere bu kaynakların kullanımından doğan faydaların tüm dünya ülkeleri arasında eşit ve hakça paylaşılmasıdır. Sözleşmeye taraf ülkeler, kendi sınırları içerisindeki bitkilerin, hayvanların ve mikrobiyolojik yaşamın çeşitliliğinin tam olarak korunması sorumluluğunu üstleneceklerini, ayrıca biyolojik kaynakları sürdürülebilir kullanacaklarını ve biyolojik çeşitlilikten sağlanan faydaları eşit olarak paylaşmanın yollarını arayacaklarını taahhüt etmektedir.
3 üncü Köprü ve çevre yolları planı, uygulanması halinde ekolojik açıdan korunması gereken önemli doğa alanlarına ciddi zarar verecek olması nedeni ile sözleşmenin 7 inci ve 8 inci maddelerine açıkça aykırıdır.

 “Madde 7. Belirleme ve İzleme Akit Tarafların her biri özellikle 8’den 10’a kadar olan maddelerde belirtilen amaçlarla, mümkün olduğu ölçüde ve uygun biçimde: (a) Ek I’de yer alan kategorilerin belirtildiği listeyi dikkate alarak koruma ve sürdürülebilir kullanım açısından kendisi için önem taşıyan biyolojik çeşitlilik unsurlarını belirleyecektir; (b) Acil koruma tedbirleri gerektiren ve sürdürülebilir kullanım için en büyük potansiyeli taşıyan unsurları özellikle dikkate alarak yukarıda alt-paragraf (a)’ya göre belirlenen biyolojik çeşitliliğin unsurlarını örnekleme ve diğer teknikleri kullanarak izleyecektir; (c) Biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı üzerinde önemli olumsuz etkileri olan veya olabilecek prosesleri ve faaliyet kategorilerini belirleyecek örnekleme ve diğer teknikleri kullanarak bunların etkilerini izleyecektir ve (d) Yukarıda alt-paragraf (a), (b) ve (c)’ye uygun belirleme ve izleme faaliyetlerinden elde edilen verileri saklayacak ve düzenleyecektir.

Madde 8. “In-situ” Koruma Akit Tarafların her biri mümkün olduğu ölçüde ve uygun biçimde:
 a) Koruma alanlarından veya biyolojik çeşitliliğin korunması için özel tedbirler alınması gereken alanlardan oluşan bir sistem oluşturacaktır;
(b) Gerektiğinde koruma alanlarının veya biyolojik çeşitliliğin korunması için özel tedbirler alınması icap eden alanların seçilmesi, tesis edilmesi ve yönetilmesi için kurallar geliştirecektir;
(c) Biyolojik çeşitliliğin korunması için önemli olan biyolojik kaynakların korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak amacıyla koruma alanları içinde olsun ya da olmasın, bu kaynakları düzenlemelere tabi tutacak veya yönetecektir;
(d) Ekosistemlerin ve doğal yaşam ortamlarının korunmasını ve yaşayabilir tür popülâsyonlarının doğal ortamlarında tutulmasını teşvik edecektir;
(e) Koruma alanlarının daha iyi korunmasını sağlamak amacıyla bunlara bitişik alanlarda çevresel açıdan sağlıklı ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik edecektir;
(f) Diğer araçların yanı sıra planlar veya başka yönetim stratejileri geliştirip uygulayarak bozulmuş olan ekosistemleri iyileştirecek, eski haline getirecek ve tehdit altındaki türlerin kazanılmasını teşvik edecektir;
(g) Biyo teknoloji sonucunda değişikliğe uğratılmış ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını etkilemesi muhtemel olumsuz çevresel etkiler doğurabilecek canlı organizmaların kullanılması ve serbest bırakılması ile bağlantılı riskleri düzenlemeye yönetmeye veya denetlemeye yönelik araçları insan sağlığı için doğabilecek riskleri de dikkate alarak tesis veya idame ettirecektir;
(h) Ekosistemleri yaşam ortamlarını veya türleri yok eden yabancı türlerin girişini engelleyecek, bu türleri denetim altına alacak veya yok edecektir;
(i) Biyolojik çeşitliliğin korunması ve mevcut kullanım şekilleri ile unsurlarının sürdürülebilir kullanımı arasında uygunluk sağlanması için gerekli koşulları yaratmaya gayret edecektir;
(j) Geleneksel yaşam tarzlarını sürdüren yerli ve yerel toplulukların biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı bakımından anlam taşıyan bilgilerine geliştirdikleri yeni yöntemlere ve uygulamalarına kendi ulusal mevzuatına göre sahip çıkacak, bunları koruyacak ve saygı gösterecek; bu bilgilerin, yeni yöntemlerin ve uygulamaların sahiplerinin onayı ve katılımı ile daha yaygın biçimde uygulanmasını sağlayacak ve bunların kullanımından doğacak yararların adil paylaşımını teşvik edecektir; (k) Tehdit altındaki türlerin ve popülâsyonların korunması için gerekli mevzuatı ve/veya düzenleyici diğer hükümleri geliştirecek veya idame ettirecektir;
(l) 7nci Madde uyarınca biyolojik çeşitlilik üzerinde önemli bir olumsuz etki saptanması halinde ilgili prosesleri ve faaliyet kategorilerini düzenleyecek veya yönetecektir ve
 (m) Yukarıda (a)’dan (l)’ye kadar olan alt-paragraflarda açıklanan “in-situ” koruma için özellikle gelişmekte olan ülkelere mali ve başka şekillerde destek sağlanmasında işbirliği yapacaktır.”

4.         Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme (1972-Paris)

Sözleşmeye taraf ülkeler, bir ülkede kültürel ve doğal mirasın herhangi bir parçasının bozulmasının veya yok olmasının, sadece o ülke için değil tüm dünya ülkeleri için ciddi bir yoksullaşma oluşturduğunu göz önünde tutarak, kültürel ve doğal mirasın saptanması, korunması, muhafazası, teşhiri ve gelecek kuşaklara iletilmesinin sağlanması görevinin öncelikle kendilerine ait olduğunu kabul etmekte; ayrıca, kültürel ve doğal mirasa ait olan tüm varlıkları, listeye dahil edilmemiş olsalar bile koruma altına alacaklarını taahhüt etmektedirler.

 Üçüncü Köprü ve çevre yolları planı, İstanbul’un sahip olduğu doğal değerlere geri dönüşü olmayacak şekilde zarar vereceği için sözleşmenin 5 inci ve 12 inci maddelerine açıkça aykırıdır.

“II Kültürel ve Doğal Mirasın Ulusal ve Uluslar arası Korunması:
………………………………..  
Madde 5 - Bu Sözleşmeye taraf olan her Devlet topraklarındaki kültürel ve doğal mirasın korunması, muhafazası ve teşhiri amacıyla etkili ve faal önlemlerin alınmasını sağlamak için, mümkün olduğunca her ülkenin kendi koşullarına uygun biçimde şu çabaları gösterecektir:
a) Kültürel ve doğal mirasa, toplumun yaşamında bir işlev vermeyi ve bu mirasın korunmasını kapsamlı planlama programlarına dahil etmeyi amaçlayan genel bir politika benimsemek;
b) Kültürel ve doğal mirasın korunması, muhafazası ve teşhiri için, halen mevcut değilse, topraklarında bir veya daha fazla hizmet kurumunu, işlevlerini ifaya yeterli olacak görevli ve araçlarla kurmak;
c) Bilimsel ve teknik çalışma ve araştırmaları geliştirmek ve Devletin kültürel ve doğal mirasını tehdit eden tehlikelere karşı harekete geçmesine olanak sağlayacak müdahale yöntemlerini mükemmelleştirmek;
d) Bu mirasın saptanması, korunması, muhafazası, teşhiri, yenileştirilmesi için gerekli olan uygun yasal, bilimsel, teknik, idarî ve malî önlemleri almak ve
e) Kültürel ve doğal mirasın korunması, muhafazası ve teşhiri konularında eğitim yapan ulusal veya bölgesel merkezlerin kurulmasını veya geliştirilmesini desteklemek ve bu alandaki bilimsel araştırmaları teşvik etmek,
…………………………………..
Madde 12 - Kültürel ve doğal mirasa ait olan bir varlığın 11. maddenin 2. ve 4. paragraflarında sözü edilen her iki listeye de dahil edilmemiş olması hiçbir şekilde onun bu listelere dahil edilme sonucu olanlar dışındaki amaçlar için istisnaî değeri olmadığı anlamına gelmeyecektir.”

Avrupa Kentsel Şartı (1992-STRASBURG)

Avrupa Kentsel Şartı, kentler ve otomobiller arasındaki etkileşim ve dengenin kentler lehine şekillenmesini gereğini ve kent yönetimlerinin otomobil kullanımını özendirerek kentleri geliştiremeyeceklerini ortaya koymuştur. Bu şart, taraf olan ülkelerin, karayolu taşımacılığına karşı kentten yana koruyucu bir tavır alması gerektirmektedir.

Avrupa Kentsel Şartı’’nın bazı önemli konu başlıklarını ve ilkelerini özellikle 3 üncü Köprü ile ilişkisi nedeni ile belirtmek isteriz. Görüleceği üzere, dava konusu 3 üncü Köprü ve çevre yolları planı, tüm bu ilkeleri çiğneyerek hazırlanmıştır ve taraf olduğumuz Avrupa Kentsel Şartı’na aykırıdır.

“ Konu: Ulaşım ve Dolaşım
“Kente karşı otomobil; çok basitleştirilmiş bir ifade olmakla birlikte; durum buna çok yakındır.Yavaş ama kesin bir biçimde, otomobil kentleri öldürmektedir. Öyle ki, 2000’li yıllar, ikisi bir arada olamayacağından, otomobil ya da kentten birini seçmemizi zorunlu kılacaktır.
Bugünden bir şey yapılmaz, yeni düzenlemeler getirilmezse, araç trafiği; özellikle de özel araçlar ve kamyonlar, sadece kentleri tahrip etmekle kalmayacak, ‘sera etkisiyle’ tüm çevrenin zarar görmesine de hatırı sayılır bir katkıda bulunacaktır.
 Araçlar; kentleri gürültü, rahatsızlık, ruhsal ve fiziksel tehlike, çevre estetiği ve sosyal alanların yok olması, hava kirliliği gibi sorunlarla tehdit ederler.
……………………………”
“Konu: Kentlerde Çevre ve Doğa
Yerel yönetimler, doğal miraslarını dikkatle koruyan ev sahipleri olmalıdır. Ayrıca, kaynak kullanımını iyileştirmek, çevre kalitesini yükseltmek, temiz ve sağlıklı yerel üretim, ulaşım ve tüketimi teşvik ederek, doğal yapıları korumakla yükümlüdürler.
İLKELER
- Yerel Yönetimlerin, doğal ve enerji kaynaklarını, uygun ve akılcı bir biçimde, yönetme ve idareli kullanma sorumluluğu
- Yerel yönetimlerin kirliliğe karşı politikalar uygulaması
- Yerel yönetimlerin doğayı ve yeşil alanları koruma yükümlülüğü
- Doğayı korumanın toplumsal gururu ve bağlılığı geliştiren bir faktör olması
………………………….”
“KONU: Kentlerde Sağlık
…………………
İLKELER
Kentsel çevrenin tüm kentlilere iyi sağlık ko0şulları sağlaması
Bu, kapsamlı kentsel çevre politikaları oluşturarak; atıkların yönetimi, hava, su, toprak ve yer altı kirliliklerinin engellenmesi ve tehlikeli atıkların tamamen ortadan kaldırılması; doğal ve yapay çevrenin doğal afetlerden etkilenmesini engelleyici önlemlerle; hassas çevre ve toplulukları sürekli gözlem altında tutarak; özürlülere özel hizmet sağlayarak ve genel olarak toplumun gelişimini ve sosyal yenilenmeyi tesis ederek mümkün olabilir.”


VIII. İSTANBUL'DA KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK                                                                               SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: